Ah ah bir sıkıldım ki sormayın arkadaşlar. Saat de olmuş 23:39. Girişten anlayacağınız üzere bomboş bir yazı olacak bu, şu anda kaçma imkanınız var yani. :)))))9
Arka planı değiştirdim, bilmem fark eder misiniz.... sıkıldım :) galatasaray 5-1 yeniliyor şuanda haa yanlış anlaşılmasın takım tutmuyorum :) kardeşim galatasaraylı :) bide kardeşimle çıkmak isteyenler onu MutluTunc1 twitter adresinden takip edebilirler
saifşprıwefkdşsc<.lrmwjtouraqd,wsşilbşguoh0gğtıea,lis 2 dakika kulaklık almaya gittim ve sonuç bu. Neyse silmeyeyim de ağlayın biraz.
Ne diyordum, arka plan. Diğer arka planım, canım benim, gök kuşağı, LGBT çok seksiydi ama her zaman o kadar renkli değilim, biraz da karanlık bir şeyler yapayım dedim. Mesaj verme kaygısı taşımayayım dedim. FAKAT ÜŞENDİM. Hazırlardan bir tane seçtim, dedim galaksi falan iyidir. Şu an adeta bir tambılır görül gibi hissediyorum kendimi ama nys ://
Saat olmuş 23:55. Ne yazsam fasıhalrjsfa
Okulda dersin 7:10'da başladığını biliyor muydunuz? 6:25'te evden çıkan zavallı biriyim YASSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSSssss
Bir de biz okula salak çekikle birlikte gidiyorduk. Yani yolun bi' %35'ini falan. Sonra bu geri zeka taşınmasın mı?!?!?!!??!?!1*1!? Bi' de okula 5 dakika mesafede bir eve taşındılar oh mis yani. Bense gizli gizli aqlıorum. Siz bilir misiniz göz yaşlarınızı pijamanızın kollarına silmeq ne demeqtir?!!!!!!!1?1*1*1* aşlsojfsadj cidden böyle bir durum güncellemesi görmüştüm zamanında, ben burnumu siliyorum arada ama nys.
Gerçi ben de zamanında aşırı "şey"dim. Ben atlatalı çok oldu ama benimle aynı yaşta veya daha büyük olan insanlar hala o evrede takılıyorlar ya ben buna da üzülüyorum.
Sınıfta böyle mal bi' kız var. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim 2 aşırı nefret edilen kızdan biri. YA O KADAR MAL Kİ. YANİ O KADAR.
Geçen Felsefe dersinde ders işlemiyoruz, sonraki hafta sınav var diye. Neyse öyle sohbet edelim falan dedik. Bu salak söz aldı. Hocaya diyor ki; "HOCAM GEÇMİŞİMİZ GELECEĞİMİZ OLMAYA KARAR VERİRSE NE YAPARIZ?"
YA dedim OOOOOOOOOOOOF yani benim suçum neydi?
Hocanın hareketi tüm duygularımı ifade etti yani.
Hani bunun gülerek, dalgaya alınarak yapılan hali ^^
Tüm sınıfın ifadesi ise tahmin ettiğiniz üzere;
Çekiğin eski defterlerine yazdığım notlardan biri, "Beni bu sınıftan kaçırana 53829234233943 lira"
Üzerinden bi' 2 yıl geçmiş ama değişen bi' şey olmamış ya bu üzücü biraz. Hala para da yok.
Ha giflerden anlaşılacağı üzere hala Disney izliom.
En sevdiğim çizgi film FOSTER'S HOME FOR IMAGINARY FRIENDS!!!!!
Bilioz o Disney'de değil. .s.s.s OF YETER ÜSTÜME GELMEYİN ARTIK!!!!!!!!!!!!!!!1111
Neyse saat olmuş 00:15. Ben en iyisi uyuyayım ve bu hayatın malaklıkları sona ersin!1 Gerçi uyurken de ayrı bi' şey. CİDDEN HA! Bi' uyuyoruz iyi ki, yok mal mal rüyalar, bir yerlerden düşmeler, aşırı aksiyonlu ve bunun getirdiği korkuyla "HİYAAAAAAA!" diye uyanmalar. YETER..... Bu hayat cidden yani. Yani aferin. Bravo. Gidiyom ben. Sıkıldım.
Yunikornsbianlara da yazı beğendiremiyoruz ha!!! Aşırı mallık dolu yazı yazayım da diğerini beğenmediğine pişman olsun totom bari. Başlarken böyle düşünmemiştim ama bitirirken bunu düşündüm. Demek ki neymiş, hayat böyleymiş!!!111
Bu yunikornsbian kadar da sikim bi isim olamaz, sakın ha sakın ciddiye almayın bunu, sonra kalır öyle falan. Hayır yani öyle bi' şey yok aslında, tamam? :))))))
Saat de olmuş 00:20.
Gittim ben, görüşmek üzere ^^
28 Kasım 2013 Perşembe
8 Ekim 2013 Salı
Yine bir iç dökmeli yazı
Evet yine isyan etmek için açtım burayı ama en en eeeenn sevdiğim grubun yeni klibi yayınlanmış ben okuldayken ve klipte sadece çıplak mükemmel sesli solistimizi görüyorsunuz, hatta şöyle de bir dikdörtgen göstereyim;

Tabii ben bunu görünce isyan falan kalmadı bende ama yine de yazayım asjdjasfkasda
Bu salaklar da hiç haber vermeden pat diye çıkarıyorlar klibi tam sürpriz yani. "DAT ASS!" yorumunu eksik etmedim tabii.
Bu arada canlarım benim ya, 3. single'ı albümden en çok sevdiğim parçalardan biri yapmışlar yani onun için ayrı bi' sevindim. Öncelikle bu tamamen benim yorumum, şarkıda adamın biseksüel bir kıza aşık oluşunu ama kızın da ayrı bir kız arkadaşının oluşunuuu veeeeeee kızın ikisini birden sevişini arada kalışını falan anlatıyor oh yes. Kararını değiştirirsen buradayım diğer kızı siktir et falan. Sonra "aşk bir seçim değildir". Neyse konumuz bu değildi amk ashdasodjeuorj
Ama durun şunu da yazayım "Ben sadece bir kızın ilgisi için yarışan kötü adamım, bu karar veremeyen bir kız, bunun nedeni ise KIZLAAAAAAAR KIZLARIII VE ERKEEEKLEERİİ SEVER." hımm Türkçesi bok gibi oldu unutun bunu SA:DAS:d
Tabii kimseyle pek paylaşmadığım için başlayınca durması biraz zor oluyor.. Bi' de son kez şunu söyliim asjdaskdlasfa solistimizin yaşlandığını fark ettim cidden yani hani öyle kırışmamış falan tabii, zaten vücuda bakın yani!! Sadece yüzü daha bi' farklı böyle tam oturmuş gibi. Öyle işte. Zaman acımasız ama size işlemiyo ztn nys.
Asıl konumuza nihayet geliyorum.
İlk önce şundan bahsedeyim; ben farklı kültürlere bayağı ilgi duyan biriyim. Sevdiğim, ilgimi çeken bi' ülke hakkında araştırma yapmayı yazmayı çizmeyi okumayı falan çok severim. En sevdiğim ve en çok ilgilendiğim ülke İsveç, bunun hemen sonrasında ise İspanya geliyor. İspanya ilk göz ağrım gerçi ama şu an İsveç foreva :DAS:D Eveet bundan bahsettiğimize göreeeeee..
Şimdi bir gün sınıfta mal mal ders işlerken bi' İngilizce hocası geldi. Dedi ki Avrupa bilmem ne, Türkiye İstanbul ve okul hakkında kendi ingilizceniz ile bilgilendirici bir slayt hazırlayın, sunum yani, 2 kişi hazırlayacak bir slaytı, seçilenler İSPANYA'ya gidecek. İSPANYA diyorum bakın. Ben de oh yeeeeees dedim hemen ıptıs tıptıs yapmaya başladım. Ne kadar sevdiğimi de biliyor arkadaşlarım.
İngilizce bakımından hiç problem yoktu, sınıfta zaten İngilizcesi en iyi olan benim, bunu sınav notlarına, derslere, İngilizce konuşmaya, anlatmaya ve anlamaya dayanarak söylüyorum. Yani katılırsam bizim sınıf içinden kazanırım diye düşündüm, normalde pek öz güvenli biri değilimdir ama bu konuda cidden kendime güvendim. Sınıftan birkaç kişi "ya sen katılma" falan deyince iyice bir güven geldi.
Sunum 2 kişiyle hazırlanacağı için, benim de 2 tane arkadaşım olduğu için (telli ve çekik) önümde 2 seçenek vardı.
Tabii o gün telliyle biraz bozuktuk bi' şey diyemedim, hem de çekiğin de İngilizcesi iyi olduğundan ve slayt yapacağız ya malum, o da bayağı iyidir slayt işlerinde falan. O yüzden ona yöneldim hemen. Oh yes dedim sen slaytı yaparsın ben yazarım tam bir takım çalışması (hee).
Süremiz de azdı, Pazartesi günü söylendi ve Cuma günü teslim etmemiz gerekiyordu.
Ben bayağı havaya girmişim falan konuşuyorum "şöyle yazarız böyle yaparız di mi?" diye.. Bizim çekik hiç oralı değil!!!! Öyle pek hevesli değildi yani. Sebebiyse, bu sunumu bi' salon dolusu insana yapacağız ya, dedi ki ben stres olurum yapamam. Ben de sahneye çıkma konusunda bok gibiyim zaten, deneyimim falan da yok ama konu İspanya, bir de iyi olduğum bir konuda olunca çok üzerinde durmadım bunun. Yaparız ya nolcak dedim. O da yapar diye düşündüm çünkü yapacağımız hem basit bir şey, yazı kısmının tamamını ben yapacağım zaten, bir de İspanya'yı ne kadar sevdiğimi biliyor ya, yapardı yani.
Ben baktım bu çok hevesli değil, biraz motive etmeye çalıştım. Biraz demek yanlış aslında, okuldan çıktık evine gidene kadar susmadan bak şöyle olacak böyle olacak noooooooolooor falan diyerek bunları biraz da garip, neremden çıktığı belli olmayan seslerle süsleyerek konuştum..
-Ya yaparız nolacak ki, bak kendime bayaa güveniyorum bence kazanırız yani, ayrıca benim yerime sınıftan biri gitse nasıl hissedebileceğimi düşünsene.. İspanya'yı ne kadar sevdiğimi de biliyosun.. Ya zaten bak normalde seni hiç övmem hatta ıyyyy derim ama söylüyorum, slaytın falan çok iyi, bence ikimiz çok güzel bi' iş çıkarırız.
+...
-Olm İspanya diyorum ya
+Ya birkaç yıl sonra para biriktirip kendimiz gideriz, hem gezeriz yani şimdi gitsek sunum yapıp döneriz hiç göremeyiz ki bi' şey
-Tamam istersen birkaç yıl sonra da gideriz ama şu anki olay geziden veya sunumdan farklı olarak bi' başarıyı da gösteriyo. Yani bi' şeyi kazanıp seçildiğin için gideceksin oraya. Bunun gururunu düşünsene? oh yes pattaaaateeeeeeeees
+Ya orada bir sürü insanlar olacak nasıl yapıcaz sunum
-Olmadı büyük bi' kısmını ben yaparım yani ben de bu işlerde iyi değilim ama bunun için göze alabiliyorum bunları..
Bunlar örnekler yani yol boyunca konuştum sürekli, susmadım. Hafiften yumuşadı gibi oldu çekik kızımız, ben de eve gidip yazıyı yazma derdindeyim. Neyse işte o gün öyle geçti gitti, mallığımdan ve meşgul oluşumdan dolayı son güne bıraktım ben bunu, yani perşembe günü bitmiş olmalıydı ya, neyse günleri karıştırdım işte şu an.
O son günden önceki gün de okulda buna dedim "yarın şey edelim bak slaytı falan sen bugün bi hazırlan"
ve dedi ki "ya of hiç yapasım yok"
Bu benim için yeterli oldu

Bütün umudumu ona bağladığım için telliyle konuşmadık bile bu konuyu. Keşke önceden konuşsaymışız çünkü o da gitmeyi istiyormuş. Bana söylemiş sanırım beraber şey edelim diye ama hatırlamıyorum duymadım bile.. Sadece "gitmek istiyorum" dediğimde "ben de istiyorum" dediğini duydum.
Bugün Salı, geçtiğimiz Cuma günü yani 4 gün önce katılacaklar teslim ettiler sunumlarını. Ben tabii bir bok yapmadım.
Ciddi ciddi kırıldım biliyo musunuz? Kızdım da. Anlıyorsunuzdur zaten büyük ihtimalle..
Neyse tam unutmuştum ki bunları (malum hafızam ve olayların üzerinde durmayışım, ha ama üzerinde durmuyorum diye önemsemediğim anlamına gelmiyor, hayvan gibi önemsedim bunu ve ciddi anlamda unutacağımı sanmıyorum) bugün yine aklıma geldi.
Şimdi, okulda en sevdiğim öğretmen İngilizce öğretmeni. Bilmiyorum daha önceden bahsetmiş de olabilirim ondan ama şöyle söyleyeyim ki, kesinlikle düşüncelerine katıldığım, "örnek aldığım" ve çok sevdiğim biri. Samimiyetle söylüyorum ki öğretmenlik görevini de çok çok iyi yapıyor, bunu onu sevmeyenler bile gözardı edemiyor yani. Bu yıl dersimize girmiyor diye isyanlardayım zaten, neyse. Onun düşüncelerini falan çok önemserim, bence cidden süper biri.
Neyse bugün kantinde oturuyoruz üçümüz, Fikret hoca beni çağırdı geçerken, "noliy la" oldum, gittim hemen.
-Sen şu İspanya şeyine katılmadın mı?
+Hayır hocam.. Aslında çok istiyordum ama arkadaşım gelmeyince ben de gidemedim.. Çünkü malum sunum dışında eğlenmek falan da var ya..
-Arkadaşın olmadan eğlenemem mi dedin yani? :D
+Evet biraz öyle oldu xd
-Katılsaydın, İspanya'yı görmüş olurdun hem
+Hocam zaten İspanya en sevdiğim ikinci ülke, gitmeyi çok istemiştim ama işte..
-Benim favorim sensin yani :D
+Cidden mi? xdd
-Evet :D
+Teşekkürler hocam :'))))
-konuşma sonu-
Tabii ben bundan sonra masaya dans ederek falan gittim böyle, oh yes bana ne dediiiiiiiiii falan gibisinden.
Sonra birden DANK! etti.
Hocanın favorisiyim.
Yani o da kazanacağımı düşünüyordu.
Bense elime geçen bu çok büyük fırsatı geri zekalı gibi kaçırdım.
Bu çok büyük bi' fırsattı ve boku bokuna ellerimden kayıp gitti.
O an gözlerim doldu. HAYIR TABİİ Kİ AĞLAMADIM.
Yani böyleyken;

Birden böyle oldum;

Biraz şikayet ettim falan, Çekik de oradan diyor "ben gitmicem mi dedim". Şimdi ben napayım bunu a dostlar? Napayım siz söyleyin?
Ben yine konuştum ettim, bu dedi ki "Zaten hep sen haklısın" vs vs, dedim ki "Bu konuda haklı olduğun tek bi' nokta göster ve susayım". Demedi bir şey.
Bir de sonra kendisi haklıymış gibi 10 saat trip yedim bundan. Ben bu kadar kırgın ve kızgınken bile olayın üzerini hemen kapattım, onun bu yaptığına CİDDİ ANLAMDA anlam veremedim.
Büyük ihtimalle okumuş olacaksın bunu sevgili Çekik, bunu tartışmayı sürekli gündeme getirmek için değil sadece içimi dökmek için yazdım, umarım hissettiklerimi biraz anlamışsındır.
Neyse ya bari teselli falan edin az, üzülüom :(
6 Eylül 2013 Cuma
Moral Bozukluğuna "Sie!" Deme Yolları
Naapsam dedim, ne yazsam? Eğer azıcık bakıyorsanız bilirsiniz ki çevremdekiler tarafından "duygusuz, odun" diye tabir ediliyorum. "Nasssıl böyle yapıyosun ya?", "Keşke ben de senin gibi olabilsem"ler bile duydum, o yüzden azıcık bir şeyler yazayım dedim bunun hakkında. Aslında yaptığım özel bi' çaba yok çoğu zaman ama eğer ki oluyorsa, onlar bu yazacaklarımdır!! "E biz bunları zaten biliyoduk amk" demeyiniz, bi' şey yazıyoruz şurada! Belki bi' işe yarar..
Eveeeeet öhmhöhmhöhm..
Moralinizi düzeltebilmeniz için ilk önce sizi mutlu eden şeyleri bulmanız gerekir. "Bulabilsek zaten burayı okumazdık amk!!" falan demeden önce ben benimkilerden birkaç örnek vereyim mesela..
- Müzik Dinleyin
Herkesin müzik zevki farklı, bunu biliyoruz. Mesela ben ruh halime göre çoğu müzik tarzını dinlerim. Bazılarımız sürekli aynı tür müzik dinlemek istiyor olabilir.. TAMAM Bİ' ŞEY DEMEDİK. HALLA HALLA YA. Ama şunu kabul edelim ki, müziğin de ruh halimize etkisi büyük. Depresif şarkılar dinlerken, hiçbir şey yokken birden bire durgunlaşabiliriz mesela. Ya da yine böyle slow takılırken malak bir arkadaşımızın attığı şarkı tüm ruh halimizi birden değiştirip, bizi depresif ruh halinden anında çıkarabilir.
Yani diyorum ki, eğer moralinizi düzeltmek istiyorsanız ve o sırada hala sizi üzen, derin düşüncelere sevk eden şarkıları dinliyorsanız, bunlardan vazgeçip biraz daha canlı ve mutluluk verici şarkıları tercih edebilirsiniz. Ha eğer, YOOO BEN ONLARI DİNLEMEK İSTİYOM BANA NE diyorsanız, bu madde sizin için yazılmamış demektir, boşuna okudunuz yani zaa xdfhdshjrfawka
- Video İzleyin
Evet bu madde çok işe yarar bende. Youtube bazen kurtarıcımız olabilir.
Ne izleyebilirsiniz mesela, dediğim gibi sizi mutlu eden, güldüren şeyleri keşfetmeniz gerekiyor. Mesela benim çok sevdiğim müzik klipleri var, onları izliyorum sırayla hdajsdlafkas
Sonra binlerce Youtuber var, insanları güldürebilmek, eğlendirebilmek için sınırları aşmış çoğu. Onların videolarını izlemeyi çok severim mesela. İlginizi çeken her (tamam, belki çoğu) konuda bulabilirsiniz.
Meselaaa, sokakta gezip insanlara mal mal sorular soran insanları ve soru sorulan insanların tepkilerini izlemek komik olabiliyor.. Ya da ne bileyim mesela, yanımdan yürüyen insan birden elimi tutsa o tepkime dışardan ben de gülerdim asjakfadg
Telefon şakaları falan da komik olabiliyor..
Gamerlar var bilirsiniz, korku oyunları oynarken verilen o tepkiler bazen cidden kahkaha attırır, çeşitli oyunlar da tahmin edemeyeceğiniz kadar güldürebilir sizi.
Kafanızı dağıtmak için makyaj videoları bile izleyebilirsiniz jfafkalsdasg ilginizi çekiyorsa bir şeyler de öğrenebilirsiniz hem. Ya da ne bileyim evde çeşitli şeyler yapma videoları vs gibi.. Anladınız siz ajäfjdgk
Bu aralar "challenge" videoları moda, bir sürü video bulabilirsiniz. Salak la bu insanlar derken aynı zamanda eğlenirsiniz.
Sevdiğiniz ünlülerin konser videolarını izleyebilirsiniz. "NEDEN BEN GİDEMİYOROM NEDEEEEEEAAAAAĞNNN!!" diye ağlayacaksanız izlemeyin ama jalfkasdasf
Ya da yine bu ünlülerin "funny moments" gibi videolarını da izleyebilirsiniz, fanlık seviyeniz yükselir :P
Merak ettiğiniz, araştırdığınız bi' konu hakkında videolar izleyebilirsiniz yine, araştırma yapın yani, kafanız dağılır beyninize bir şeyler girer :)))
Ha bir de Vine videoları var, onlar da bayağı eğlenceli.
Video derken bunlar tabii dizi, film de olur.
Evet şimdilik videolar konusunda aklıma gelenler bunlar, siz istediğiniz kadar türetebilirsiniz, süpersiniz siz yapabilirsiniz inanıyorum size.
- Acil İnsan Çağrısı
Yani diyorum ki, konuşmayı sevdiğiniz biriyle konuşun ama mal mal gidip de derdinizi anlatmayın. Moralinizi bozan konudan konuşmak sizi mutlu etmez diye düşünüyorum. Ha eğer çözüm bulmak için konuşuluyorsa belki.. Gerçi böyle durumlarda bazen kimseyle konuşulmak istenmeyebilir.. Genelde öyle oluyor sanırım. O zaman bu maddeyi unutuyoruz hemen. Ya da "ÖYLE BİRİ OLSA ZATEN MORAL BOZUK OLMAZ AMK" diyebilirsiniz, o zaman yine diğer maddelere alalım sizi jafaksajfaskf
- Çıkayım da 2 insan göreyim maddesi
Bu madde benim için hiçbir şey ifade etmeyen maddedir. Dedim insanları kendim gibi asosyal sanarak ona göre yazmayayım, şöyle boktan bir madde daha ekleyeyim. Yani gidin çıkın temiz hava falan belki iyi gelir. Ya da yine bi' arkadaşınızla buluşup kafanızı dağıtabilirsiniz. Ya da derdinizi anlatıp zavallı arkadaşınızın beynine tecavüz de edebilirsiniz.. Seçim sizin!! ^_^
Dışarda ne yaparsınız bilmiyorum ama ben söylüyorum işte, siz bulursunuz bi' şeyler, ben inanıyorum yine size.
- Kağıt Kalem Kankalığı
Bu da gayet güzel bir maddedir. Yazı mı yazarsınız, resim mi çizersiniz, yoksa ne bileyim bir şeyler mi hazırlarsınız bilmiyorum. Bazen gerçekten kağıt ve kalem çok iyi arkadaş olabilirler.
Kağıt demişken kitap da okuyabilirsiniz. Yani herhangi bir şeyler okuyabilirsiniz, burada yine seçimi size bırakıyorum ehe mehe. Yine gidip moral sikici hikayeler falan okumayın ama. YANİ ARTIK ONU DA BEN SÖYLEMEYEYİM DİYORUM AMA SÖYLEMİŞ OLDUK, NEYSEH..
- Oyun Oynayın
Pek yaptığım bir şey değil yani pek işe yarar mı bilmiyorum aslında. Olur sanırım. Mesela ben iSketch oynarım arada. Yani bu maddeye de çok bir şey yazılmaz artık, oynayın işte..
- Kendinizi Motive Edin
(Çok önemli konularda bu maddeyi dikkate almamanız rica olunur, sonra bana söversiniz falan, şey yapmayın yani böhü)
Şimdilik aklıma gelenler bunlar sanırım. Ben bazı temel şeyleri yazdım, bunlardan yola çıkarak bir sürü şey bulabilirsiniz. Eh, umarım az biraz fikir vermiştir.
Şunu söyleyeyim ki, eğer mutlu olmak için çaba harcamayıp, illa çok büyük bir şey olmasını beklerseniz zaten mutlu olmanız biraz zorlaşır. Benim gibi birinin tavsiye vermesi falan malca biraz evet ama, biraz küçük şeylerden mutlu olmayı ve eğlenebilmeyi öğrenmek gerekiyor bence. Eğer bunu yapabilirseniz zaten her şey daha güzel olur.
Tabii buraya yazdıklarım dışında kendi yöntemlerinizi de kullanabilirsiniz. Öküz gibi böğürerek ağlayabilirsiniz mesela ne bileyim, eğer iyi hissettirecekse yapın.
Unutmayın hiçbir şey sizden önemli değil falan derdim ama öyle şeyler demeyi sevmiyorum ashfjasfkaskfafs
Anlıyorsunuz siz beni zaten. :)))
Sanırım bu kadar..
Görüşmek üzere!

Ha bu arada, hepi börtdey ^_^
23 Mayıs 2013 Perşembe
Arkadaşlık güzeldir, çok süper bir şeydir
Arkadaşlık/arkadaş seçme konusunda nasıl bu kadar değiştiğimi bilemiyorum.
En baştan başlayalım, en en en baştan.
Böyle deyince de konuya giremiyorum, pat diye girmem lazımdı. :((((
öhm....
Utangaçlığımı büyük bir ölçüde üzerimden attım. Yani tabii hala bazı şeyleri direkt söyleyemem (Alpay Erdem'in tweeti geldi bu noktada aklıma, "'İnsancıl' dururken 'hümanist'i neyleyim. 'Doğrudan' varken 'direkt'i ne edeyim. 'Afedersiniz' varken 'pardon'u g.tume mı sokayım." yazmıştı :'( ), çok konuşmam falan ama küçükken bu durum daha farklıydı. Ya tabii bu utangaçlık da diil de.. Şimdi anlatacağım anlayacaksınız arkdşlr merak etmeyin.. Biliyorum şu an "ne diyo la bu" diyorsunuz ama geçecek birazdan, söz!
Mesela kızlar orada oyun falan oynuyorlar, ben köşede durmuşum bu salakları izliyorum masum masum, ama hayyyyyatta gidip de kendim oyuna katılmıyorum, davet bekliyorum. Annem falan yazık, gidip söylüyordu kızlara beni de aralarına alsınlar diye. Onlar da "e gelsiiiin" diyorlardı. -.- İşte tamamen benim mallığım. ^_^
Küçük yaşlarda arkadaşlık durumum böyleydi diyebiliriz.. Hani öyle olur ya, bi' arkadaş grubunun lideri gibi, sözün geçer falan, heh işte ben asla onlardan olmadım. Gayet de masum, çekingen, söylenilen her şeye "hıhım, olur" diyen biriydim anlayacağınız.
O değil de aklıma şey geldi :D:D::DdD:D Bizim orada geri zekalı bir çocuk vardı, kardeşimle ve benimle uğraşan sürekli. Heh işte bi' gün dedem bize gelmişti, sokağın köşesine çıkmış falan, biz de yanına gittik, baktık o geri zekalı mal öküz de orada bir boklar yapıyor. Biz de "oh yes! dedemiz yanımızda! haydin ibnelik yapak!" diyerek çocuğa "EHEHEHEH, GELSENE ZAA HADİ HADİ HADİ" yaptık, dedemiz yanımızda olduğuna göre bi' şey yapamazdı di mi? NERDEEEEEEEEEE o günler! Dedem de gayet iyi, yumuşak bi' adam. Biraz sert görüntüsü olsa etki ederdi belki ama, hal böyle olunca çocuk gayet de gelmeye başladı, sonra biz de eve kaçtık. ^_^
Neyseh, çok eskiden arkadaş durumum nasıldı çok hatırlayamıyorum. Sadece öyle normal kendi halinde takılan biriydim. Bi' kere anaokuluna giderken, "acaba noolcak?" diyerek önlüğümü kesmiştim, bunu hatırlıyorum ama. Kesilmişti işte önlük. Çok da süper bi' şey olmuyormuş.. Hem de kırmızıydı önlüğüm. :'(
Çok çok sonra, işler tersine döndü.. 6.-7.-8. sınıfa giderken tam da grubun lideri gibi bi' şeydim. Gayet de konuşurdum, hatta susmazdım. Tabii bu grubun içindeydi sadece asjfkf. 4-5 kişiydik, benimle, o zamanlardaki en yakın arkadaşım küsmüştük, gruptakiler benim yanımdan ayrılmamışlardı, öyle bi' konumdaydım. Her şey gayet de güzel gidiyordu..
Ama ne zaman ki, bu geri zekalı beynim düşünmeye, kişiliğimi oluşturmaya başladı, o zaman yine arkadaşlık konusunda fikirlerim, HER ŞEYİM değişti.
O zamanlardaki en yakın arkadaşım, neredeyse haftanın her günü gördüğüm arkadaşım, şu anda benim için normal bi' arkadaş. Tamam yani normalin biraz üzerinde ama asla eskisi gibi değil ve olamaz da..
Lisede düşüncelerimin, kişiliğimin farkına vardım, önceden bunlar benim için önemli değildi, çünkü bilmiyordum da tam olarak. Böyle olduktan sonra haliyle herkesle arkadaş olamamaya başladım. Bir kere şunu söyleyeyim, düşüncelerinizin farklı olduğu biriyle arkadaş olamazsınız diye bi' şey yok, demek istediğim bu değil. Gayet de arkadaş olabilirsiniz ama saygı lazım, birbirinizi dinlemeyi bilmeniz gerekiyor.. Sınıfın yarısından fazlasını zerre kadar sevmeyişimin sebebi bu değil yani. (Ha, bazılarının beni sevmeyişinin sebebi bu olabilir)
Ben de çevremde kimseyi kendime yakın hissedemedim. Arkadaşım vardı evet, ama sadece "arkadaş", normal biri, vakit geçirebileceğin biri. Ben ne yapayım gelip bana SÜREKLİ aşklarını, kestiği çocukları anlatan arkadaşı. Hayır anlatırsın tabii ki ama bu böyle olmamalı amk, ayrıca herkesin sana baktığını, senden hoşlandığını sanan bir malsan, siktir git. Benim "arkadaş" kelimesinden anladığım, saatlerce gülebileceğin, bi' şeylerini anlatabileceğin biri. Benim arkadaşımla her şeyden önce eğlenebilmem gerekiyordu..
Tam bu noktada, başka şehirlerden edindiğim arkadaşlarımın değeri kat kat arttı. En yakın arkadaşım bana saatlerce uzaktaydı. Ama en azından mutluydum, bilgisayarın başına oturup bayağı öküzce güldüğüm çok olmuştur, ki hala da olur.
For egzempıl;
Bana bu gerekiyordu, ve buldum da ^_^ (facebook mallıklarımı ifşa etmemek için isimleri gizledim OH YES!)
"Haksızlık" diye düşündüm hep.. Onların en sevdikleri yanlarındayken, benim neden saatlerce uzaklardaydı? Her gün yüzlerini göreceğim için okuldan soğuduğum insanlar yanımdayken, onlar neden değillerdi? Ben "bi' gün birlikte şunları şunları yapacağız" diye hayal kurarken, onların neden her an istediklerini yapabilecek imkanları vardı? Bu tür sorular gerçekten koyar. -.-
Eğer onlarla aynı olsaydım, bu sorularla kafamı sikmeyecektim belki de. Lise hayatınızın güzel geçmesi için diğerleriyle "aynı" olmanız gerekiyor. Bu bi' gerçek. Eğer tamamen farklı düşünen, farkı şeylerden hoşlanan biriyseniz, lise hayatınızın filmlerdeki/dizilerdeki gibi geçmesi mümkün değildir diye düşünüyorum. Hani böyle tüm sınıf birlikte bi' şeyler yapar falan, heh işte öyle bi' şey yok bi' kere.
Sınıfta insanlar var, herkesle iyi anlaşan, arkadaş grubu bi 10-15 kişiden yani sınıfın yarısından oluşan kişiler. Eğer böyle olursanız, lise hayatınız çok güzel geçer sanırım. Çünkü sınıfta eğlenirsiniz, kalabalıksınız, sınıf size ayak uydurur gibi şeyler.
Ama dediğim gibi, durum böyle değilse, hayallerdeki "lise" fikri tamamen ortadan kalkıyor. Herkesle arkadaş olamıyorum, sınıftaki çoğu kişiyi hiç mi hiç sevmiyorum. 2 kişiyi sürekli olarak öldürme isteğim varken, başka kişilere karşı da ara ara geliyor bu istek. Lan belki de farklılık falan hikayedir, benim psikolojim bozuktur! :O OLABİLİR.
Bu yüzden öğretmenin teki bile taktı bize. Azıcık sınıftaki konumdan bahsedeyim, evet. 3 kişiyiz. Gayet de güzel bence. Mesela bir keresinde, sınıftaki arkadaşın tekinin doğum gününü kutlayacaklardı, sürpriz falan hazırladılar buna, sınıfta kutladılar falan. O sırada herkes ayakta, tahtanın oraya gitmiş "oh yes iyi ki doğdun x" falan yapıyorlar, benim de tarzım değil böyle şeyler.. Sevmiyorum. Hem de yakın biri değil. Kendimi oraya ait hissetmedim ve gitmedim. E yanımdakiler de gitmediler. Çok farklı değil onlar da çünkü. Herkes tahtadayken biz oturduk onları izliyoruz yani anlayacağınız. :D:D:D:D:D:.d:D Geri zekalı hoca geldi sonra, "neden siz katılmıyorsunuz?" falan diye göt göt konuştu. Sonra hocanın öyle yaptığını gören nefret ettiğim kız, bizimle ilgileniyor numarası yaptı.. Ertesi gün de derste, sınıfla birlikte "Ankara'nın Bağları" ve benzeri şarkıları söylemedik diye, "sınıfın bütünlüğünü bozuyor" olduk.. Var ya, arkadaşlarımla apaçi marşında bile Yıldız Tilbe dansı yapabilirim, şarkıyı küçümsediğim için söylemiyorum yani bunu. Ama onlarla birlikte olunca, olmuyor, eğlenemiyorum, istemiyorum.. İstemiyorum diye düzen bozan, ayrımcı olarak adlandırılmam saçma diil mi? Zaten hayatımın çoğu zamanında dertsiz, rahat rolü yaparken, bi' de sikim sikim insanlarla eğleniyor rolü mü yapacağım?
Zaten onlar da ayırıyor yani tek biz değil. Bir kere bir öğretmen hakkında SON DERECE GERİ ZEKALICA (ama gerçekten geri zekalıca, onları sevmediğim için söylemiyorum bunu) bi' sebepten dolayı şikayette bulundular ve dersimize girmemesini istediklerini söylediler. O öğretmen de benim en çok sevdiğim ve örnek aldığım biri. "yhaa herkes gitmesini istiyo" falan yapıyorlar, "ben gitmesini istemiyorum" dedim, bu salak ne dese beğenirsiniz? "27 kişiden sadece 3 kişi" He götüm he, gittin sordun tek tek tüm sınıfa, hiç kimse istiyor, biz 3 kişi olarak istiyoruz ve düzen bozuyoruz. He..
Neyse işte.. Hem bence gereksiz o kadar arkadaş. Olmaz ki. "Gerçek" arkadaş sayısı bir elin parmaklarını geçmemeli sanıyorum. O zamanlardaki en yakın arkadaşımın şimdi normal bir arkadaş oluşunun sebebi de, farkına varmam. Bunda yine düşünceler ne kadar farklı olsa da etki eden bu değil. Mesela şu: benim başka şehirlerden edindiğim arkadaşlarım benim her şeyimken, onun için bir hiç, çünkü ona göre arkadaşlık birlikte dışarı çıkabilmek. Amk ben senin, tamam mı? Geri zekalı.
-Bi' gün gelelim şu lunaparka..
+Ben gelmem, sevmiyorum ben lunapark
-Neden lan? Eğleniriz işte
+Benim eğlence anlayışım bu değil
-OT GİBİ YAŞIYORSUN LAN.
SİKTİR SİKTİR SİKTİR GİT! GÖT! -.- Sana mı soracaktım? Bunu kendisine de söyledim, benimle bu şekilde konuşmaya, küçümsemeye devam ederse arkadaşımı gayet de bitiririm. Birlikte geçen yıllarını da yanına alıp siktir olur gider, umrumda olmaz. Arkadaşlıktan anladığım şey bu değil benim.
Şu an sahip olduğum arkadaşlarımla çok çok mutlu bir unicornum. ^_^

Arkadaşlık hakkındakı yazıyı "arkadaşlık güzeldir, çok süper bir şeydir" diye yazamazdım.. Aaa durun lan, bari başlığı böyle yapayım. Bu arada başlık bulma özürlüsüyüm.. Neyse, yine upuzun bir yazı oldu istem dışı. :(
Yazmaya devam, bu arada size bi' hitap şekli bulmak istiyorum, böyle olmuyor jsadjasdkj :(
Önerilerinizi yazabilirsiniz, görüşmek üzere! ^^
En baştan başlayalım, en en en baştan.
Böyle deyince de konuya giremiyorum, pat diye girmem lazımdı. :((((
öhm....
Utangaçlığımı büyük bir ölçüde üzerimden attım. Yani tabii hala bazı şeyleri direkt söyleyemem (Alpay Erdem'in tweeti geldi bu noktada aklıma, "'İnsancıl' dururken 'hümanist'i neyleyim. 'Doğrudan' varken 'direkt'i ne edeyim. 'Afedersiniz' varken 'pardon'u g.tume mı sokayım." yazmıştı :'( ), çok konuşmam falan ama küçükken bu durum daha farklıydı. Ya tabii bu utangaçlık da diil de.. Şimdi anlatacağım anlayacaksınız arkdşlr merak etmeyin.. Biliyorum şu an "ne diyo la bu" diyorsunuz ama geçecek birazdan, söz!
Mesela kızlar orada oyun falan oynuyorlar, ben köşede durmuşum bu salakları izliyorum masum masum, ama hayyyyyatta gidip de kendim oyuna katılmıyorum, davet bekliyorum. Annem falan yazık, gidip söylüyordu kızlara beni de aralarına alsınlar diye. Onlar da "e gelsiiiin" diyorlardı. -.- İşte tamamen benim mallığım. ^_^
Küçük yaşlarda arkadaşlık durumum böyleydi diyebiliriz.. Hani öyle olur ya, bi' arkadaş grubunun lideri gibi, sözün geçer falan, heh işte ben asla onlardan olmadım. Gayet de masum, çekingen, söylenilen her şeye "hıhım, olur" diyen biriydim anlayacağınız.
O değil de aklıma şey geldi :D:D::DdD:D Bizim orada geri zekalı bir çocuk vardı, kardeşimle ve benimle uğraşan sürekli. Heh işte bi' gün dedem bize gelmişti, sokağın köşesine çıkmış falan, biz de yanına gittik, baktık o geri zekalı mal öküz de orada bir boklar yapıyor. Biz de "oh yes! dedemiz yanımızda! haydin ibnelik yapak!" diyerek çocuğa "EHEHEHEH, GELSENE ZAA HADİ HADİ HADİ" yaptık, dedemiz yanımızda olduğuna göre bi' şey yapamazdı di mi? NERDEEEEEEEEEE o günler! Dedem de gayet iyi, yumuşak bi' adam. Biraz sert görüntüsü olsa etki ederdi belki ama, hal böyle olunca çocuk gayet de gelmeye başladı, sonra biz de eve kaçtık. ^_^
Neyseh, çok eskiden arkadaş durumum nasıldı çok hatırlayamıyorum. Sadece öyle normal kendi halinde takılan biriydim. Bi' kere anaokuluna giderken, "acaba noolcak?" diyerek önlüğümü kesmiştim, bunu hatırlıyorum ama. Kesilmişti işte önlük. Çok da süper bi' şey olmuyormuş.. Hem de kırmızıydı önlüğüm. :'(
Çok çok sonra, işler tersine döndü.. 6.-7.-8. sınıfa giderken tam da grubun lideri gibi bi' şeydim. Gayet de konuşurdum, hatta susmazdım. Tabii bu grubun içindeydi sadece asjfkf. 4-5 kişiydik, benimle, o zamanlardaki en yakın arkadaşım küsmüştük, gruptakiler benim yanımdan ayrılmamışlardı, öyle bi' konumdaydım. Her şey gayet de güzel gidiyordu..
Ama ne zaman ki, bu geri zekalı beynim düşünmeye, kişiliğimi oluşturmaya başladı, o zaman yine arkadaşlık konusunda fikirlerim, HER ŞEYİM değişti.
O zamanlardaki en yakın arkadaşım, neredeyse haftanın her günü gördüğüm arkadaşım, şu anda benim için normal bi' arkadaş. Tamam yani normalin biraz üzerinde ama asla eskisi gibi değil ve olamaz da..
Lisede düşüncelerimin, kişiliğimin farkına vardım, önceden bunlar benim için önemli değildi, çünkü bilmiyordum da tam olarak. Böyle olduktan sonra haliyle herkesle arkadaş olamamaya başladım. Bir kere şunu söyleyeyim, düşüncelerinizin farklı olduğu biriyle arkadaş olamazsınız diye bi' şey yok, demek istediğim bu değil. Gayet de arkadaş olabilirsiniz ama saygı lazım, birbirinizi dinlemeyi bilmeniz gerekiyor.. Sınıfın yarısından fazlasını zerre kadar sevmeyişimin sebebi bu değil yani. (Ha, bazılarının beni sevmeyişinin sebebi bu olabilir)
Ben de çevremde kimseyi kendime yakın hissedemedim. Arkadaşım vardı evet, ama sadece "arkadaş", normal biri, vakit geçirebileceğin biri. Ben ne yapayım gelip bana SÜREKLİ aşklarını, kestiği çocukları anlatan arkadaşı. Hayır anlatırsın tabii ki ama bu böyle olmamalı amk, ayrıca herkesin sana baktığını, senden hoşlandığını sanan bir malsan, siktir git. Benim "arkadaş" kelimesinden anladığım, saatlerce gülebileceğin, bi' şeylerini anlatabileceğin biri. Benim arkadaşımla her şeyden önce eğlenebilmem gerekiyordu..
For egzempıl;

"Haksızlık" diye düşündüm hep.. Onların en sevdikleri yanlarındayken, benim neden saatlerce uzaklardaydı? Her gün yüzlerini göreceğim için okuldan soğuduğum insanlar yanımdayken, onlar neden değillerdi? Ben "bi' gün birlikte şunları şunları yapacağız" diye hayal kurarken, onların neden her an istediklerini yapabilecek imkanları vardı? Bu tür sorular gerçekten koyar. -.-
Eğer onlarla aynı olsaydım, bu sorularla kafamı sikmeyecektim belki de. Lise hayatınızın güzel geçmesi için diğerleriyle "aynı" olmanız gerekiyor. Bu bi' gerçek. Eğer tamamen farklı düşünen, farkı şeylerden hoşlanan biriyseniz, lise hayatınızın filmlerdeki/dizilerdeki gibi geçmesi mümkün değildir diye düşünüyorum. Hani böyle tüm sınıf birlikte bi' şeyler yapar falan, heh işte öyle bi' şey yok bi' kere.
Sınıfta insanlar var, herkesle iyi anlaşan, arkadaş grubu bi 10-15 kişiden yani sınıfın yarısından oluşan kişiler. Eğer böyle olursanız, lise hayatınız çok güzel geçer sanırım. Çünkü sınıfta eğlenirsiniz, kalabalıksınız, sınıf size ayak uydurur gibi şeyler.
Ama dediğim gibi, durum böyle değilse, hayallerdeki "lise" fikri tamamen ortadan kalkıyor. Herkesle arkadaş olamıyorum, sınıftaki çoğu kişiyi hiç mi hiç sevmiyorum. 2 kişiyi sürekli olarak öldürme isteğim varken, başka kişilere karşı da ara ara geliyor bu istek. Lan belki de farklılık falan hikayedir, benim psikolojim bozuktur! :O OLABİLİR.
Bu yüzden öğretmenin teki bile taktı bize. Azıcık sınıftaki konumdan bahsedeyim, evet. 3 kişiyiz. Gayet de güzel bence. Mesela bir keresinde, sınıftaki arkadaşın tekinin doğum gününü kutlayacaklardı, sürpriz falan hazırladılar buna, sınıfta kutladılar falan. O sırada herkes ayakta, tahtanın oraya gitmiş "oh yes iyi ki doğdun x" falan yapıyorlar, benim de tarzım değil böyle şeyler.. Sevmiyorum. Hem de yakın biri değil. Kendimi oraya ait hissetmedim ve gitmedim. E yanımdakiler de gitmediler. Çok farklı değil onlar da çünkü. Herkes tahtadayken biz oturduk onları izliyoruz yani anlayacağınız. :D:D:D:D:D:.d:D Geri zekalı hoca geldi sonra, "neden siz katılmıyorsunuz?" falan diye göt göt konuştu. Sonra hocanın öyle yaptığını gören nefret ettiğim kız, bizimle ilgileniyor numarası yaptı.. Ertesi gün de derste, sınıfla birlikte "Ankara'nın Bağları" ve benzeri şarkıları söylemedik diye, "sınıfın bütünlüğünü bozuyor" olduk.. Var ya, arkadaşlarımla apaçi marşında bile Yıldız Tilbe dansı yapabilirim, şarkıyı küçümsediğim için söylemiyorum yani bunu. Ama onlarla birlikte olunca, olmuyor, eğlenemiyorum, istemiyorum.. İstemiyorum diye düzen bozan, ayrımcı olarak adlandırılmam saçma diil mi? Zaten hayatımın çoğu zamanında dertsiz, rahat rolü yaparken, bi' de sikim sikim insanlarla eğleniyor rolü mü yapacağım?
Zaten onlar da ayırıyor yani tek biz değil. Bir kere bir öğretmen hakkında SON DERECE GERİ ZEKALICA (ama gerçekten geri zekalıca, onları sevmediğim için söylemiyorum bunu) bi' sebepten dolayı şikayette bulundular ve dersimize girmemesini istediklerini söylediler. O öğretmen de benim en çok sevdiğim ve örnek aldığım biri. "yhaa herkes gitmesini istiyo" falan yapıyorlar, "ben gitmesini istemiyorum" dedim, bu salak ne dese beğenirsiniz? "27 kişiden sadece 3 kişi" He götüm he, gittin sordun tek tek tüm sınıfa, hiç kimse istiyor, biz 3 kişi olarak istiyoruz ve düzen bozuyoruz. He..
Neyse işte.. Hem bence gereksiz o kadar arkadaş. Olmaz ki. "Gerçek" arkadaş sayısı bir elin parmaklarını geçmemeli sanıyorum. O zamanlardaki en yakın arkadaşımın şimdi normal bir arkadaş oluşunun sebebi de, farkına varmam. Bunda yine düşünceler ne kadar farklı olsa da etki eden bu değil. Mesela şu: benim başka şehirlerden edindiğim arkadaşlarım benim her şeyimken, onun için bir hiç, çünkü ona göre arkadaşlık birlikte dışarı çıkabilmek. Amk ben senin, tamam mı? Geri zekalı.
-Bi' gün gelelim şu lunaparka..
+Ben gelmem, sevmiyorum ben lunapark
-Neden lan? Eğleniriz işte
+Benim eğlence anlayışım bu değil
-OT GİBİ YAŞIYORSUN LAN.
SİKTİR SİKTİR SİKTİR GİT! GÖT! -.- Sana mı soracaktım? Bunu kendisine de söyledim, benimle bu şekilde konuşmaya, küçümsemeye devam ederse arkadaşımı gayet de bitiririm. Birlikte geçen yıllarını da yanına alıp siktir olur gider, umrumda olmaz. Arkadaşlıktan anladığım şey bu değil benim.
Şu an sahip olduğum arkadaşlarımla çok çok mutlu bir unicornum. ^_^

Arkadaşlık hakkındakı yazıyı "arkadaşlık güzeldir, çok süper bir şeydir" diye yazamazdım.. Aaa durun lan, bari başlığı böyle yapayım. Bu arada başlık bulma özürlüsüyüm.. Neyse, yine upuzun bir yazı oldu istem dışı. :(
Yazmaya devam, bu arada size bi' hitap şekli bulmak istiyorum, böyle olmuyor jsadjasdkj :(
Önerilerinizi yazabilirsiniz, görüşmek üzere! ^^
16 Mayıs 2013 Perşembe
Sanırım psikolojim sikildi
Yine yoğun bir haftadan, selam!
Bu işkence ne zaman bitecek merak ediyorum.. Sanırım bitmeyecek, hayatımız boyunca böyle yoğun olacağız, sürekli bi' çalışma, bi' uğraş.. Neyse, bu konular çok sıkıcı, en iyisi hemen kapatalım. Yalnız ben de nasıl biriyim he, konuyu aç, sonra "ayy sıkıcı kapat kapat".. Halla halla ya.. AÇMAYAYDIN O ZAMAN?!?! Neyse tamam.
Aslında burada kendimden bahsetmek çok saçma gelmiyor değil. Çünkü aslında ben burayı ilk başlarda belli konularda yazılar yazmak için açmıştım.. Hayır insanlar neden merak etsin veya neden okusun benim gün içinde yaptıklarımı, beynimin içinden geçenleri? Bilemiyorum ama ne bileyim, içimden geliyor, lütfen idare ediniz.
Bu aralar bi' salaklık var üzerimde, bakalım. Ergenlik depresyonuna mı girdim ne? :(
Öyle bi' hal aldı ki bu.. Kimseyle konuşmak istemiyorum, arkadaşlarım yazıyor 4-5 saat sonra saçma bi' cevap veriyorum, mal gibi hissediyorum ama kimseye de bi' şey demiyorum vesaire.. Mesela, sadece sevdiğim ve pek tanınmayan ünlülerin fotoğraflarını kapak ve profil fotoğrafı yapmak (aynı zamanda da "ühü hüh nolur kimse araştırmasın kim olduklarını" diye tırsıyorum) ve arkadaşlarımla konuşmak için kullanıyor haline geldiğim Facebook hesabımı, 2 gün önce, gece 3:30'da kimsecikler yokken ve kimseye haber vermeden sessizce dondurdum. Dondurunca bi' rahatlama, bi' şey geldi çünkü birileri yazıyor ve ben cevap vermiyorum, böylesi daha iyi oldu dedim.
Ne haller oldu bana arkdşlr, büyü falan mı yaptılar yoksam? :(((((
En yakın arkadaşlarımdan biriyle bile aram bozuldu bu yüzden. "En sevdiğim arkadaşlarımdan biriyken birkaç gün içinde nasıl bu hale gelebildin? Çevrendekileri kaybetmemeye dikkat et.." dedi, ben de "oh yes haydin bundan bir ders çıkarayım" dedim ve küfür yedim. ^_^
Her şeyden nefret etmeye başladım, var ya, artık ciddi ciddi ergen olduğumu düşünmeye başladım. Hayır yani zaten ergenim de bu normal ergenlik, yani ismi ergenlik, yani bi' süreç olan ergenlik, yani.. YETER -.-
Ergen kelimesinden anladıklarımızı biliyoruz. Heh işte bu öyle ergenlik değil. Zira o zamanları atlatalı oldu bayağı.. (Çok sancılı geçti evet) (Evet ben de Google'da "msn nickleri" arattım) (Utanıyorum)
Mesela, karşı cinsinden bi' ünlüye aşırı derecede bağlılık gösterip, "oyh canım ya" yapmak bana pek de hoş gelmezdi. AMA ŞU AN AYNISINI YAPIYORUM. SEVGİ PATLAMASI YAŞIYORUM ÇOĞU ZAMAN VE ÜZÜLÜYORUM. (Ha bu arada, o size dediğim seksi insancağzımı bizim sınıfın ergenleri keşfetti, virüs gibi yayılıyor geri zekalılar, tek umudum 1-2 ay içerisinde unutmaları, bilirsiniz popüler olan şarkıları seven tipleri, neyse, böhü)
Sonra, böyle çok dertliymiş gibi salak salak işler yapan kişilerden neffffffret ederdim demeyeceğim, hala da ediyorum. AMA ŞU AN BEN DE ÇOK FARKLI DEĞİLİM. Benim sebeplerim var ki ama. Halla halla. Aşk acısı çekmiyoruz en azından, hıh -.-
SANIRIM PSİKOLOJİM SİKİLDİ.
Birkaç günden beri, size hep bahsettiğim o sınıftaki 2 arkadaşıma çok mal gibi davranıyorum. Böyle bi' atarlanmalar, sürekli terslemeler, salak salak cevaplar vermeler ve dedikleri her şeye laf söylemeler falan. Şimdi okuyunca iğrenç geldi jdasuıeıasdas :(
Mesela geçenlerde oturuyoruz sınıfta çekik gözlümle.
Tivitırıma bakıyoruz.
Bana dedi ki;
+Aaa sen Smosh'ı takip mi ediyosun? ^_^
-Evet, niye?
+Yok da yani, sen izlemezdin ki öyle..
-İzleyip izlemediğimi nerden biliyosun?
+Götüm ne bileyim, bi video söylüyorum izlememiş oluyosun falan
-Senin dediğin videoları izlemek zorunda mıyım ben? Senin dediğin videoları izlememişim diye Smosh'ın videolarını izlemiyorum diye bi şey olmak zorunda mı? Halla halla ya.. (kalkıp tuvalete gidilir)
Bunu kardeşime anlattım, sonra dedim ki "lan", "naapıyorum ben? neden böyle geri zekalıca davranıyorum?"
"Sen" dedi "salak mısın?" "Doğru düzgün davran mal gibi kalma sonra."
Düşündüm ve gerçekten mal olduğuma karar verdim. Bunu hep söylüyorum zaten, artık biliyorsunuz.. Bunları söylerken de kırılabilme olasılıklarını düşünüyorum aslında ama dedim ya, psikolojim sikik bi halde, neden böyle şeyler yaptığımı, neden böyle davrandığımı bilmiyorum.
Bugün gittim, dedim, "gelin, sizinle bi şey konuşucam.." Zaten aynı sırada oturuyorsunuz, ne "gelin"i mal ya..
Çekik gözlü arkamızda oturduğu için arkaya doğru döndük.
"EEE TOTOM SÖYLESENE"
Özür dilerken utanırım ki ben.. Gerçekten suçluyum hem de..
"Şey ben dün kardeşime anlattım dedi ki salak mısın evet dedi bunu ve ben dün ne kadar geri zekalıca davrandığımı fark ettim.. yani şey dün mal gibi davrandığım için ösür diliorum sisden.."
Sonra önüme döndüm hemen. Sonra böyle birden ağlama hissi geldi, durduramadım, gözlerim doldu, tabii biliyorsunuz asla akmaması lazım o yaşın, ama gözümü silerek de dikkat çekmemem lazım. Tabii göz dolma seviyesine ulaşınca gözyaşı da daha fazla tutunamıyor biliyorsunuz.. -.- Pıtır pıtır döktüm yaşçıklarımı. "Aaa ağlıyon mu lan" dedi arkadaşım. "Aptal mısın sen?" dedi. "ZAHARA CANIM SIKILDI" falan diyorum ama, ne bileyim, dedim ki "oleey birer damla akıttığıma göre artık ağlama seansımız bitmiştir. teşekkürler" falan, işi espriye götürmeye çalışıyorum ama bildiğiniz mal gibi haldeyim, güçsüzlüğün dibine vurmuşum ve kendime psikolojik baskı uyguluyorum. Onlarla konuşurken aynı zamanda yazı yazıyorum, yine gözlerim doluyor yine pıtır pıtır.. Gözyaşım deftere düştü, ben de diyorum "ZAA ŞUNA BAKIN LA" elimdeki kalemle düşen yaşın üzerini çiziyorum falan "bakın ebru yapıyom" diye.. Neden ağladığımı asla öğrenemediler OH YES!
İşte böyle, salak gibiyim.. Şu ana kadar sadece bir kere dondurmuştum Facebook hesabımı, o da neden hatırlamıyorum ama hiç dondurmadım, bi' şeyler olsa bile.. Şimdi dondurduğumu görünce o kaybetmek üzere olduğum arkadaşım yazmış, "dondurduğunu görünce anladım nasıl hissettiğini" falan. Yani durum ciddi. Ciddi ciddi gidiyorum. :((((((8
Yazı da uzuyor biliyorum ama, içimi dökmeye başlamışken pat diye kesemiyorum. Çok sevdiğim biri de dediğim gibi geri zekalıların elinde şu an, düşündükçe kahroluyorum..
Bazen gök kuşağı renkleri bile parlak gelmiyor... EDEBİYATIMI YAPTIM 3 NOKTAMI KOYDUM AHEY AHEY ZILELELELLLELE GİDİYORUM BEN KİB AEO
Ha eğer cidden sonuna kadar okuyan varsa da, brrrravo derim, tebrrrrrik ederim, ama r'lerin üstüne bastırarak. tşklr
Ha bu arada, eğer yazmamı istediğiniz, merak ettiğiniz bir şeyler varsa söyleyebilirsiniz. Seve seve yazarım diye düşünüyorum. Bu aralar kendimi buraya vericem. Kendinizi koruyunuz. Biliyorum öyle takipçileri falan olan biri değilim ama, insan havaya giriyo :(
Bu işkence ne zaman bitecek merak ediyorum.. Sanırım bitmeyecek, hayatımız boyunca böyle yoğun olacağız, sürekli bi' çalışma, bi' uğraş.. Neyse, bu konular çok sıkıcı, en iyisi hemen kapatalım. Yalnız ben de nasıl biriyim he, konuyu aç, sonra "ayy sıkıcı kapat kapat".. Halla halla ya.. AÇMAYAYDIN O ZAMAN?!?! Neyse tamam.
Aslında burada kendimden bahsetmek çok saçma gelmiyor değil. Çünkü aslında ben burayı ilk başlarda belli konularda yazılar yazmak için açmıştım.. Hayır insanlar neden merak etsin veya neden okusun benim gün içinde yaptıklarımı, beynimin içinden geçenleri? Bilemiyorum ama ne bileyim, içimden geliyor, lütfen idare ediniz.
Bu aralar bi' salaklık var üzerimde, bakalım. Ergenlik depresyonuna mı girdim ne? :(
Öyle bi' hal aldı ki bu.. Kimseyle konuşmak istemiyorum, arkadaşlarım yazıyor 4-5 saat sonra saçma bi' cevap veriyorum, mal gibi hissediyorum ama kimseye de bi' şey demiyorum vesaire.. Mesela, sadece sevdiğim ve pek tanınmayan ünlülerin fotoğraflarını kapak ve profil fotoğrafı yapmak (aynı zamanda da "ühü hüh nolur kimse araştırmasın kim olduklarını" diye tırsıyorum) ve arkadaşlarımla konuşmak için kullanıyor haline geldiğim Facebook hesabımı, 2 gün önce, gece 3:30'da kimsecikler yokken ve kimseye haber vermeden sessizce dondurdum. Dondurunca bi' rahatlama, bi' şey geldi çünkü birileri yazıyor ve ben cevap vermiyorum, böylesi daha iyi oldu dedim.
Ne haller oldu bana arkdşlr, büyü falan mı yaptılar yoksam? :(((((
En yakın arkadaşlarımdan biriyle bile aram bozuldu bu yüzden. "En sevdiğim arkadaşlarımdan biriyken birkaç gün içinde nasıl bu hale gelebildin? Çevrendekileri kaybetmemeye dikkat et.." dedi, ben de "oh yes haydin bundan bir ders çıkarayım" dedim ve küfür yedim. ^_^
Her şeyden nefret etmeye başladım, var ya, artık ciddi ciddi ergen olduğumu düşünmeye başladım. Hayır yani zaten ergenim de bu normal ergenlik, yani ismi ergenlik, yani bi' süreç olan ergenlik, yani.. YETER -.-
Ergen kelimesinden anladıklarımızı biliyoruz. Heh işte bu öyle ergenlik değil. Zira o zamanları atlatalı oldu bayağı.. (Çok sancılı geçti evet) (Evet ben de Google'da "msn nickleri" arattım) (Utanıyorum)
Mesela, karşı cinsinden bi' ünlüye aşırı derecede bağlılık gösterip, "oyh canım ya" yapmak bana pek de hoş gelmezdi. AMA ŞU AN AYNISINI YAPIYORUM. SEVGİ PATLAMASI YAŞIYORUM ÇOĞU ZAMAN VE ÜZÜLÜYORUM. (Ha bu arada, o size dediğim seksi insancağzımı bizim sınıfın ergenleri keşfetti, virüs gibi yayılıyor geri zekalılar, tek umudum 1-2 ay içerisinde unutmaları, bilirsiniz popüler olan şarkıları seven tipleri, neyse, böhü)
Sonra, böyle çok dertliymiş gibi salak salak işler yapan kişilerden neffffffret ederdim demeyeceğim, hala da ediyorum. AMA ŞU AN BEN DE ÇOK FARKLI DEĞİLİM. Benim sebeplerim var ki ama. Halla halla. Aşk acısı çekmiyoruz en azından, hıh -.-
SANIRIM PSİKOLOJİM SİKİLDİ.
Birkaç günden beri, size hep bahsettiğim o sınıftaki 2 arkadaşıma çok mal gibi davranıyorum. Böyle bi' atarlanmalar, sürekli terslemeler, salak salak cevaplar vermeler ve dedikleri her şeye laf söylemeler falan. Şimdi okuyunca iğrenç geldi jdasuıeıasdas :(
Mesela geçenlerde oturuyoruz sınıfta çekik gözlümle.
Tivitırıma bakıyoruz.
Bana dedi ki;
+Aaa sen Smosh'ı takip mi ediyosun? ^_^
-Evet, niye?
+Yok da yani, sen izlemezdin ki öyle..
-İzleyip izlemediğimi nerden biliyosun?
+Götüm ne bileyim, bi video söylüyorum izlememiş oluyosun falan
-Senin dediğin videoları izlemek zorunda mıyım ben? Senin dediğin videoları izlememişim diye Smosh'ın videolarını izlemiyorum diye bi şey olmak zorunda mı? Halla halla ya.. (kalkıp tuvalete gidilir)
Bunu kardeşime anlattım, sonra dedim ki "lan", "naapıyorum ben? neden böyle geri zekalıca davranıyorum?"
"Sen" dedi "salak mısın?" "Doğru düzgün davran mal gibi kalma sonra."
Düşündüm ve gerçekten mal olduğuma karar verdim. Bunu hep söylüyorum zaten, artık biliyorsunuz.. Bunları söylerken de kırılabilme olasılıklarını düşünüyorum aslında ama dedim ya, psikolojim sikik bi halde, neden böyle şeyler yaptığımı, neden böyle davrandığımı bilmiyorum.
Bugün gittim, dedim, "gelin, sizinle bi şey konuşucam.." Zaten aynı sırada oturuyorsunuz, ne "gelin"i mal ya..
Çekik gözlü arkamızda oturduğu için arkaya doğru döndük.
"EEE TOTOM SÖYLESENE"
Özür dilerken utanırım ki ben.. Gerçekten suçluyum hem de..
"Şey ben dün kardeşime anlattım dedi ki salak mısın evet dedi bunu ve ben dün ne kadar geri zekalıca davrandığımı fark ettim.. yani şey dün mal gibi davrandığım için ösür diliorum sisden.."
Sonra önüme döndüm hemen. Sonra böyle birden ağlama hissi geldi, durduramadım, gözlerim doldu, tabii biliyorsunuz asla akmaması lazım o yaşın, ama gözümü silerek de dikkat çekmemem lazım. Tabii göz dolma seviyesine ulaşınca gözyaşı da daha fazla tutunamıyor biliyorsunuz.. -.- Pıtır pıtır döktüm yaşçıklarımı. "Aaa ağlıyon mu lan" dedi arkadaşım. "Aptal mısın sen?" dedi. "ZAHARA CANIM SIKILDI" falan diyorum ama, ne bileyim, dedim ki "oleey birer damla akıttığıma göre artık ağlama seansımız bitmiştir. teşekkürler" falan, işi espriye götürmeye çalışıyorum ama bildiğiniz mal gibi haldeyim, güçsüzlüğün dibine vurmuşum ve kendime psikolojik baskı uyguluyorum. Onlarla konuşurken aynı zamanda yazı yazıyorum, yine gözlerim doluyor yine pıtır pıtır.. Gözyaşım deftere düştü, ben de diyorum "ZAA ŞUNA BAKIN LA" elimdeki kalemle düşen yaşın üzerini çiziyorum falan "bakın ebru yapıyom" diye.. Neden ağladığımı asla öğrenemediler OH YES!
İşte böyle, salak gibiyim.. Şu ana kadar sadece bir kere dondurmuştum Facebook hesabımı, o da neden hatırlamıyorum ama hiç dondurmadım, bi' şeyler olsa bile.. Şimdi dondurduğumu görünce o kaybetmek üzere olduğum arkadaşım yazmış, "dondurduğunu görünce anladım nasıl hissettiğini" falan. Yani durum ciddi. Ciddi ciddi gidiyorum. :((((((8
Yazı da uzuyor biliyorum ama, içimi dökmeye başlamışken pat diye kesemiyorum. Çok sevdiğim biri de dediğim gibi geri zekalıların elinde şu an, düşündükçe kahroluyorum..
Bazen gök kuşağı renkleri bile parlak gelmiyor... EDEBİYATIMI YAPTIM 3 NOKTAMI KOYDUM AHEY AHEY ZILELELELLLELE GİDİYORUM BEN KİB AEO
Ha eğer cidden sonuna kadar okuyan varsa da, brrrravo derim, tebrrrrrik ederim, ama r'lerin üstüne bastırarak. tşklr
Ha bu arada, eğer yazmamı istediğiniz, merak ettiğiniz bir şeyler varsa söyleyebilirsiniz. Seve seve yazarım diye düşünüyorum. Bu aralar kendimi buraya vericem. Kendinizi koruyunuz. Biliyorum öyle takipçileri falan olan biri değilim ama, insan havaya giriyo :(
26 Nisan 2013 Cuma
Siyah
Selam! Tekrardan buradayım.
Az önce eski defterleri falan karıştırırken, eski bir sınav kağıdımı buldum. Bu kağıdın kopyasının bende olma sebebi ise, NORMALDE BURADA REKLAM GİRMESİ GEREKİRDİ AMA BİZDE ÖYLE ŞEYLER OLMADIĞI İÇİN HEMEN AÇIKLIYORUM ARKADAŞLAR MERAK ETMEYİN ÖHÖM
8. sınıftayken Türkçe dersinde öğretmen bize 30 puanlık kompozisyon yazdırırdı. Her sınavda sayfa düzeni, imla kuralları, kompozisyonun ne kadar iyi olduğuna göre oradan 30 puan alıyorduk yani. Ben de şimdi o yazdığım kompozisyonlardan birini buldum, sizinle paylaşiciim. Öğretmen çok beğenmiş ve bunu temize geçirmemi istemişti çünkü, o yüzden bende hala bu kağıt. Hangi kafayla yazdıysam, neyse, evet..
Konu: Siyah
Siyah; karanlığın, boşluğun rengidir. Ben siyah rengin yerinde olmak istemezdim. Çünkü eminim ki onun hep karanlık içini yakıyordur. Yalnız, kimsesiz bir renktir o. Belki de, ağlıyordur ama biz göremiyoruzdur? Gözyaşları yine boşluğa akar.. Ama neye yarar ki? Boşluk da siyah.. O da göremez gözyaşlarını..
Sanırım siyah bunun için koyu bir renk. Çok fazla ağlamış yalnızlıktan. Ağlamış ama gözyaşları da siyah akmış, daha çok kirletmiş onu. Daha çok koyulaştırmış.. Renklerin en koyusu o; çünkü en yalnızı da o... Bir renkle bile birleşemez. Birleşmeye kalksa, alır o rengi de çeker yalnızlığına. Öldürür o rengi koyuluğuyla.
Ben siyah rengi çok sevmem.. Bence genelde yalnız, üzgün, mutsuz kişiler sever siyah rengi. Çünkü o tüm kötü duyguların rengidir. Karamsarlığın, mutsuzluğun, hüznün rengidir o. Bu kadar kötü duyguyu içinde barındıran bir rengi kim çok sevebilir ki zaten? Ancak onun gibi olanlar.. Onlar siyah rengi sevseler, arkadaşlığa çağırsalar bile duymaz o. Çünkü çok yüksek sesle ağlar ve üstelik bunu sadece kendisi duyar. Aslında biraz sussa, ağlamayı bıraksa, onu yalnızlıktan çekip çıkaracak dostça elleri görüp yalnızlıktan kurtulur belki. Ama o susmaz ve bu yüzden de sonsuza kadar kendi yalnızlığının içinde esir kalacak..
Aferin!
Kompozisyonunu A4'e yaz ve getir.
Evet, gerçekten de ben neden böyle bi' şey yazmışım ki? Hayır, öyle edebi biri falan da değilim. Hatta bildiğin gayet odunum yani, nasıl böyle şeyleri dökmüşüm kalemimden? DELİ ÇIKACAĞIM DELİ. HALLA HALLA YA, neden böyle şeyler yazıyorsun? ZORUN NE??????? Sonra düşün düşün bulama neden yazdığını!!! DEFOL!!!
Bazı yerlerde sağlam saçmalamışım ama, çok üstünde durmamak lazım 40 dakikalık bir sınavda kim bilir kaç dakikayı ayırabildim buna. Evet kendimi haklı çıkarmaya çalışıyorum şu an ehe mehe.
Neyse, sonuç olarak bu panoya asılmıştı, diğer sınıflarda okutulmuştu ve tabii ki tam puan almıştım. :Dd.dD:d YİNE YAKIYORUM.
Ha, son kez, GAYET DE SEVİYORUM LAN SİYAH RENGİ, AKLIMI ÇILDIRIYORUM HATTA SİYAH RENK İÇİN. GİTMİŞİM BURADA, "AY YOK BEN SEVMEM EHE MEHE BEN ÇÜNKÜM HİÇ KARAMSAR BİR KIZ DEĞİLİM" YAPMIŞIM. DEFOL!!1 PİS YALANCI PİSLİK. NE ANLARSIN SEN? ZORLA SİNİRLENDİRTTİTTİRİYORLAR YA.
BU DA BÖYLE BİR ANIMDIR İŞTE ÇOK ÇOK ÇOK ÇOK SEVGİLİ OKUYUCU. (Okuyucuya güzel şeyler söyleyeyim de beni sevsin. Şaka şaka öyle olsun diye demedim. İçimden geldi. Çok ciddiyim. Beybilerin beybolaştığı andayız şu an. Görüşürüz.)
Az önce eski defterleri falan karıştırırken, eski bir sınav kağıdımı buldum. Bu kağıdın kopyasının bende olma sebebi ise, NORMALDE BURADA REKLAM GİRMESİ GEREKİRDİ AMA BİZDE ÖYLE ŞEYLER OLMADIĞI İÇİN HEMEN AÇIKLIYORUM ARKADAŞLAR MERAK ETMEYİN ÖHÖM
8. sınıftayken Türkçe dersinde öğretmen bize 30 puanlık kompozisyon yazdırırdı. Her sınavda sayfa düzeni, imla kuralları, kompozisyonun ne kadar iyi olduğuna göre oradan 30 puan alıyorduk yani. Ben de şimdi o yazdığım kompozisyonlardan birini buldum, sizinle paylaşiciim. Öğretmen çok beğenmiş ve bunu temize geçirmemi istemişti çünkü, o yüzden bende hala bu kağıt. Hangi kafayla yazdıysam, neyse, evet..
Konu: Siyah
Siyah; karanlığın, boşluğun rengidir. Ben siyah rengin yerinde olmak istemezdim. Çünkü eminim ki onun hep karanlık içini yakıyordur. Yalnız, kimsesiz bir renktir o. Belki de, ağlıyordur ama biz göremiyoruzdur? Gözyaşları yine boşluğa akar.. Ama neye yarar ki? Boşluk da siyah.. O da göremez gözyaşlarını..
Sanırım siyah bunun için koyu bir renk. Çok fazla ağlamış yalnızlıktan. Ağlamış ama gözyaşları da siyah akmış, daha çok kirletmiş onu. Daha çok koyulaştırmış.. Renklerin en koyusu o; çünkü en yalnızı da o... Bir renkle bile birleşemez. Birleşmeye kalksa, alır o rengi de çeker yalnızlığına. Öldürür o rengi koyuluğuyla.
Ben siyah rengi çok sevmem.. Bence genelde yalnız, üzgün, mutsuz kişiler sever siyah rengi. Çünkü o tüm kötü duyguların rengidir. Karamsarlığın, mutsuzluğun, hüznün rengidir o. Bu kadar kötü duyguyu içinde barındıran bir rengi kim çok sevebilir ki zaten? Ancak onun gibi olanlar.. Onlar siyah rengi sevseler, arkadaşlığa çağırsalar bile duymaz o. Çünkü çok yüksek sesle ağlar ve üstelik bunu sadece kendisi duyar. Aslında biraz sussa, ağlamayı bıraksa, onu yalnızlıktan çekip çıkaracak dostça elleri görüp yalnızlıktan kurtulur belki. Ama o susmaz ve bu yüzden de sonsuza kadar kendi yalnızlığının içinde esir kalacak..
Aferin!
Kompozisyonunu A4'e yaz ve getir.
Evet, gerçekten de ben neden böyle bi' şey yazmışım ki? Hayır, öyle edebi biri falan da değilim. Hatta bildiğin gayet odunum yani, nasıl böyle şeyleri dökmüşüm kalemimden? DELİ ÇIKACAĞIM DELİ. HALLA HALLA YA, neden böyle şeyler yazıyorsun? ZORUN NE??????? Sonra düşün düşün bulama neden yazdığını!!! DEFOL!!!
Bazı yerlerde sağlam saçmalamışım ama, çok üstünde durmamak lazım 40 dakikalık bir sınavda kim bilir kaç dakikayı ayırabildim buna. Evet kendimi haklı çıkarmaya çalışıyorum şu an ehe mehe.
Neyse, sonuç olarak bu panoya asılmıştı, diğer sınıflarda okutulmuştu ve tabii ki tam puan almıştım. :Dd.dD:d YİNE YAKIYORUM.
Ha, son kez, GAYET DE SEVİYORUM LAN SİYAH RENGİ, AKLIMI ÇILDIRIYORUM HATTA SİYAH RENK İÇİN. GİTMİŞİM BURADA, "AY YOK BEN SEVMEM EHE MEHE BEN ÇÜNKÜM HİÇ KARAMSAR BİR KIZ DEĞİLİM" YAPMIŞIM. DEFOL!!1 PİS YALANCI PİSLİK. NE ANLARSIN SEN? ZORLA SİNİRLENDİRTTİTTİRİYORLAR YA.
BU DA BÖYLE BİR ANIMDIR İŞTE ÇOK ÇOK ÇOK ÇOK SEVGİLİ OKUYUCU. (Okuyucuya güzel şeyler söyleyeyim de beni sevsin. Şaka şaka öyle olsun diye demedim. İçimden geldi. Çok ciddiyim. Beybilerin beybolaştığı andayız şu an. Görüşürüz.)
6 Nisan 2013 Cumartesi
Alpay Erdem'den Seçmeler
Selam! ^_^
Bu sınavlarla dolu haftada sıkıntıdan ölürken ne yapsam bilemedim, en iyisi Alpay'ın kitabından rastgele bir sayfa açıp bir şeyler yazayım dedim. Biraz gülümseyelim. ^_^
Yalnız ondan önce, birkaç hafta önce dergide yazdığı ve favorilerim arasına giren yazıyı yazayım.
æ Dünyanın en efendi gibi bayılan insanı benim galiba. Öyle temiz bayılıyorum ki insan özenir. Geçenlerde evde kıkırdak küpemi takayım dedim. Yaklaşık iki ay önce sağ kulağımın tepesini deldirmiş, ilk kez de bir gece önce çıkarmıştım küpemi. İki ay sonra sağ kulağımın üzerine yatabilmek dev iyi geldi. Niyse, eveet; "niyse",... dedim takayım küpemi zaar, kıkırdak bu, boş bırakmaya gelmez, kulak memesi gibi değil ki, kolay kapanıyor, iki ay boşuna mı çektim acısını, ki gerçekten de çok seviyorum kıkırdak küpemi, kulaklarımda toplam dört delik var, en çok kıkırdak olanını seviyorum, deli çıkıyorum kıkırdak için, dedim takayım küpemi, bundan sonraları sabahları takar akşamları çıkarırım, bundan sonraları böyle yaparım, iyi olur. Gittim banyoya, geçtim aynanın karşısına, kıkırdak küpemi takacağım,.. takamıyorum, resmen kapanmış sanki delik, biraz uğraştım, baktım bayılacak gibi oldum, derhal salona geçip koltuğa oturdum. Özlem'im dedim, ben birazdan bayılacağım, şöyle biraz koltuğa uzanayım, bu arada sen bana küçük bir ayna getir lütfen, hatta küpemi takmama yardım bile et, bu arada ben bayılınca da korkma. Alpay'ım lütfen dedi ya. Böyle konularda şaka yapmanı istemiyorum, geçen bayıldığında aklım çıkmıştı, bir de sağı solu tekmeliyorsun, deli bayılıyorsun, "hıkıkh kıhıhk" falan yapıyorsun, kalbin duruyor, gerçekten hiç hoş değil dedi. Dedim şaka yapmıyorum. Birkaç dakika içinde bayılacağım, biraz önce bunu banyoda hissettim, aşırı konsantre oldum, gidiciyim ben dedim bayılma babında. Aynayı getirdi, aldı küpeyi, başladı kulağımla oynamaya. Alpay'ım kan geldi dedi. Dedim gelir. Girdi dedi. Dedim girer. Baktım girmiş hakikaten. Arkasından silikonunu da kendim taktım. Özlem'im kanları sildi hafiften. Dedim Özlem'im aynayı alır mısın elimden. Bayılıyor musun dedi. Dedim hem de ne bayılma, seyret şimdi, izle şovumu. Kendime gelmeye başladığımda Özlem'im başımdaydı. Ama dev korkmuş. Bir de ayılırken bayağı arafta kalıyorsunuz. Ne o taraftasınız ne bu tarafta. Korkunç bir şey. Defalarca n'oldu bana dedim mesela. Bayıldığımı unuttum. Uykudan uyanmak gibi değil. Bir de bu defa çok şiddetli bayılmışım. Sarsılarak titremişim. Yine kalbim durmuş. Defalarca tokat atmış Özlem'im. Bir de o kadar söyledim yani bayılıyorum diye. Bir de habersiz bayılsaydım demek ki aklı iyice çıkacaktı. İyi ki haberli bayılmışım. Niyse, birkaç dakika içinde kendime tam geldim, çalışma odama gidip İsmail Hasta Ruh çizmeye başladım. Her şey rutine hızla döndü. Yalnız ne kıkırdakmış. O günden bu güne yine hasretim sağ kulağımın üzerine yatmalara. Şöyle bir tekrar toparlasın, bir ara çıkarır, tekrar takarım. Bu arada da elbet yine bayılırım.
Ehehe. Bu arada bu kıkırdak olayını okuyunca aklıma arkadaşımın yaptığı esprimsi şey geldi.
Arkadaşlarla konuşuyoruz, diğer arkadaşım kıkırdağını deldirmiş, nasıl olduğunu falan anlatıyor işte, o da geldi ve dedi ki "DELDİRİRKEN KIKIRDADIN MI PEKİ?" ve hepimizi derin bir hüsrana sürükledi.
Öhöm, neyse.
İlk sayfadan başlayalım.
æ Merhaba.
æ Aslında en güzelini armut yapıyor. Her zaman için elmadan daha çok seviliyor ama asla elma gibi marka olmuyor. Şöhretin sıkıntısını elma çekerken armut seviyor seviliyor. Güzel bir hayat yaşıyor.
æ Armağan ve Hediye. İkisi de aynı manaya geliyor. Peki nasıl oluyor da Armağan, "şehirli erkek çocuğu" ismi iken, Hediye, "köylü kız çocuğu" ismi oluyor? Hadi çık bakalım işin içinden çıkabiliyorsan.
æ Çıkşarı diye bi laf var. On çık dışarı kuvvetinde. Sıkıyosa çıkma dışarı.
æ Uzun telefon mesajında, gönderenin ismi gözükmüyor ya önce, üstte kalıyor, en azından benim eski telefonumda öyleydi, ne bileyim, ben biraz heyecanlanıyorum.
æ Bir de telefonumu açmak için pin kodu girdiğimde, kod kabul edildi yazıyor ya, ne bileyim, ben yine biraz heyecanlanıyorum.
æ Biz o kadar fakirdik ki kola, eve törenle giriyordu.
æ Sevdiğin köpeğin sana saldırması kadar da büyük bir g.t olma düşünemiyorum.
æ Biraz önce Özlem'im, benim yakışıklı olduğumu söyledi. Asılıyor mu lan yoksa bu kadın bana? Öyle bi'şiy olabilir. Hayır evli, barklı da kadın. Utanmıyor da. Gerçi evet benimle evli ama yani ne bileyim, hiç utanmıyor. Biraz bi edep, biraz bi haya be. Süzer gibi de bakıyor. Allaam resmen kendi evimde tacize uğruyorum.
æ Bir insanı yanındayken özlemek, dünyanın en büyük salaklıklarından biridir. Lan yanında işte, ne özlüyosun? Öpsene, koklasana. Özlem gidersene madem öyle özleyeceğine. Edebi bi'şiyler olsun diye çektiğin şu çileye bak.
æ Her günü son gün gibi yaşamak diye bir s.k var. Arkadaşım, ben o günün yaşamımın son günü olduğunu bilsem üzüntümden depresyona girerim. Hiiç öyle son günümün tadını çıkarayım falan da demem. Diyemem. Son gün lan bu. Resmen 24 saat içinde y.rrağı yemek üzereyim. Nasıl eğleneyim? Öleceğim lan. Var mı ötesi? Gidiyorum. Yaman bunalıma girerim. Her gün mü çekeyim yani bu çileyi? Harbi şuursuzmuşsun her günü son gün gibi yaşa diyen, ben sana söyleyeyim.
æ Bir insanın karın boşluğuna vurmak gerçekten çok ayıp. Çünkü orada hiçbir şey yok. Sana karşı koyabilecek, ne bileyim bir böbrek yok, dalak yok, ciğer yok, hiçbir şey yok. Adı üstünde, karın boşluğu, boşluk. Ha bir insanı kavgada ısırmışsın, çimdik atmışsın, saçını çekmişsin, ha karın boşluğuna vurmuşsun, aynı şey. Aynı tıynetsizlik, aynı pis girmecilik.
Şimdilik bu kadar yeterli, okuduğunuz için teşekkürler. ^_^
Bu sınavlarla dolu haftada sıkıntıdan ölürken ne yapsam bilemedim, en iyisi Alpay'ın kitabından rastgele bir sayfa açıp bir şeyler yazayım dedim. Biraz gülümseyelim. ^_^
Yalnız ondan önce, birkaç hafta önce dergide yazdığı ve favorilerim arasına giren yazıyı yazayım.
æ Dünyanın en efendi gibi bayılan insanı benim galiba. Öyle temiz bayılıyorum ki insan özenir. Geçenlerde evde kıkırdak küpemi takayım dedim. Yaklaşık iki ay önce sağ kulağımın tepesini deldirmiş, ilk kez de bir gece önce çıkarmıştım küpemi. İki ay sonra sağ kulağımın üzerine yatabilmek dev iyi geldi. Niyse, eveet; "niyse",... dedim takayım küpemi zaar, kıkırdak bu, boş bırakmaya gelmez, kulak memesi gibi değil ki, kolay kapanıyor, iki ay boşuna mı çektim acısını, ki gerçekten de çok seviyorum kıkırdak küpemi, kulaklarımda toplam dört delik var, en çok kıkırdak olanını seviyorum, deli çıkıyorum kıkırdak için, dedim takayım küpemi, bundan sonraları sabahları takar akşamları çıkarırım, bundan sonraları böyle yaparım, iyi olur. Gittim banyoya, geçtim aynanın karşısına, kıkırdak küpemi takacağım,.. takamıyorum, resmen kapanmış sanki delik, biraz uğraştım, baktım bayılacak gibi oldum, derhal salona geçip koltuğa oturdum. Özlem'im dedim, ben birazdan bayılacağım, şöyle biraz koltuğa uzanayım, bu arada sen bana küçük bir ayna getir lütfen, hatta küpemi takmama yardım bile et, bu arada ben bayılınca da korkma. Alpay'ım lütfen dedi ya. Böyle konularda şaka yapmanı istemiyorum, geçen bayıldığında aklım çıkmıştı, bir de sağı solu tekmeliyorsun, deli bayılıyorsun, "hıkıkh kıhıhk" falan yapıyorsun, kalbin duruyor, gerçekten hiç hoş değil dedi. Dedim şaka yapmıyorum. Birkaç dakika içinde bayılacağım, biraz önce bunu banyoda hissettim, aşırı konsantre oldum, gidiciyim ben dedim bayılma babında. Aynayı getirdi, aldı küpeyi, başladı kulağımla oynamaya. Alpay'ım kan geldi dedi. Dedim gelir. Girdi dedi. Dedim girer. Baktım girmiş hakikaten. Arkasından silikonunu da kendim taktım. Özlem'im kanları sildi hafiften. Dedim Özlem'im aynayı alır mısın elimden. Bayılıyor musun dedi. Dedim hem de ne bayılma, seyret şimdi, izle şovumu. Kendime gelmeye başladığımda Özlem'im başımdaydı. Ama dev korkmuş. Bir de ayılırken bayağı arafta kalıyorsunuz. Ne o taraftasınız ne bu tarafta. Korkunç bir şey. Defalarca n'oldu bana dedim mesela. Bayıldığımı unuttum. Uykudan uyanmak gibi değil. Bir de bu defa çok şiddetli bayılmışım. Sarsılarak titremişim. Yine kalbim durmuş. Defalarca tokat atmış Özlem'im. Bir de o kadar söyledim yani bayılıyorum diye. Bir de habersiz bayılsaydım demek ki aklı iyice çıkacaktı. İyi ki haberli bayılmışım. Niyse, birkaç dakika içinde kendime tam geldim, çalışma odama gidip İsmail Hasta Ruh çizmeye başladım. Her şey rutine hızla döndü. Yalnız ne kıkırdakmış. O günden bu güne yine hasretim sağ kulağımın üzerine yatmalara. Şöyle bir tekrar toparlasın, bir ara çıkarır, tekrar takarım. Bu arada da elbet yine bayılırım.
Ehehe. Bu arada bu kıkırdak olayını okuyunca aklıma arkadaşımın yaptığı esprimsi şey geldi.
Arkadaşlarla konuşuyoruz, diğer arkadaşım kıkırdağını deldirmiş, nasıl olduğunu falan anlatıyor işte, o da geldi ve dedi ki "DELDİRİRKEN KIKIRDADIN MI PEKİ?" ve hepimizi derin bir hüsrana sürükledi.
Öhöm, neyse.
İlk sayfadan başlayalım.
æ Merhaba.
æ Aslında en güzelini armut yapıyor. Her zaman için elmadan daha çok seviliyor ama asla elma gibi marka olmuyor. Şöhretin sıkıntısını elma çekerken armut seviyor seviliyor. Güzel bir hayat yaşıyor.
æ Armağan ve Hediye. İkisi de aynı manaya geliyor. Peki nasıl oluyor da Armağan, "şehirli erkek çocuğu" ismi iken, Hediye, "köylü kız çocuğu" ismi oluyor? Hadi çık bakalım işin içinden çıkabiliyorsan.
æ Çıkşarı diye bi laf var. On çık dışarı kuvvetinde. Sıkıyosa çıkma dışarı.
æ Uzun telefon mesajında, gönderenin ismi gözükmüyor ya önce, üstte kalıyor, en azından benim eski telefonumda öyleydi, ne bileyim, ben biraz heyecanlanıyorum.
æ Bir de telefonumu açmak için pin kodu girdiğimde, kod kabul edildi yazıyor ya, ne bileyim, ben yine biraz heyecanlanıyorum.
æ Biz o kadar fakirdik ki kola, eve törenle giriyordu.
æ Sevdiğin köpeğin sana saldırması kadar da büyük bir g.t olma düşünemiyorum.
æ Biraz önce Özlem'im, benim yakışıklı olduğumu söyledi. Asılıyor mu lan yoksa bu kadın bana? Öyle bi'şiy olabilir. Hayır evli, barklı da kadın. Utanmıyor da. Gerçi evet benimle evli ama yani ne bileyim, hiç utanmıyor. Biraz bi edep, biraz bi haya be. Süzer gibi de bakıyor. Allaam resmen kendi evimde tacize uğruyorum.
æ Bir insanı yanındayken özlemek, dünyanın en büyük salaklıklarından biridir. Lan yanında işte, ne özlüyosun? Öpsene, koklasana. Özlem gidersene madem öyle özleyeceğine. Edebi bi'şiyler olsun diye çektiğin şu çileye bak.
æ Her günü son gün gibi yaşamak diye bir s.k var. Arkadaşım, ben o günün yaşamımın son günü olduğunu bilsem üzüntümden depresyona girerim. Hiiç öyle son günümün tadını çıkarayım falan da demem. Diyemem. Son gün lan bu. Resmen 24 saat içinde y.rrağı yemek üzereyim. Nasıl eğleneyim? Öleceğim lan. Var mı ötesi? Gidiyorum. Yaman bunalıma girerim. Her gün mü çekeyim yani bu çileyi? Harbi şuursuzmuşsun her günü son gün gibi yaşa diyen, ben sana söyleyeyim.
æ Bir insanın karın boşluğuna vurmak gerçekten çok ayıp. Çünkü orada hiçbir şey yok. Sana karşı koyabilecek, ne bileyim bir böbrek yok, dalak yok, ciğer yok, hiçbir şey yok. Adı üstünde, karın boşluğu, boşluk. Ha bir insanı kavgada ısırmışsın, çimdik atmışsın, saçını çekmişsin, ha karın boşluğuna vurmuşsun, aynı şey. Aynı tıynetsizlik, aynı pis girmecilik.
Şimdilik bu kadar yeterli, okuduğunuz için teşekkürler. ^_^
4 Mart 2013 Pazartesi
Bir unicornun trip atması mümkün müdür?

Blog'un sahibinin bi' yünikorn olduğunu zaten takip edenler bilir. Yünikornlarla arkadaşlık çok kolay ama trip konusu cok zor. Trip atıyorum tribin herhangi bi geri dönüşü olmuyo bana. Nasıl anlatsam normal 2 arkadaş birbirine trip atsa bi süre gerçekten konuşmayabilirler ama ben yünikorn olan arkadaşıma trip atınca şizofren gibi kalıyorum. Tribime karşılık vermiyo trip atmıyo sadece "peki" diyo. Evet peki de bir trip sözcüğü ama sadece insanlar arasında böyle. Ben yünikorn'uma trip attıktan sonra bana peki dese bile 2 dakika sonra "canım sıkıldı aq bosver tribi" yazsam gene normale döneriz. Benim tanıdığım yünikorn hiçbir şekilde şu ana kadar bana trip atmadı. Ben tribimi kendi kendime atıp barıştım. Artık baktım bi karşılık yok zevkli de olmuyo vazgeçtim trip atmaktan.. Geçen de geziyoruz yünikornumla dedim "gök kuşağının üstünden gezdir beni" uykusu varmış gezdirmedi. Bastım tribi..yani trip atarken ben içten içe utanıyorum da çünkü çoğunlukla yünikornum bana "hadi bu gece bol bol gezelim" diyor ben öküzlük yapıp uyuyorum..Bi kerecik o uyudu diye bu sefer basıyorum tribi..iyi ki anlayışlı..Çok üstüme gelmiyo. Ama bi gün trip atarken dellenip sinirlenip kesicem götünü kanı ile ölümsüz olucam diye korkuyorum.."
1 Mart 2013 Cuma
Yunikorn ile Türkçe Dersi
"bU şEkiLdE" veya "ßhu sheqiLdé" yazanlardan bahsetmiyorum. Onlar zaten artık... Yani bahsetmeye bile değmez. En kısa zamanla nesilleri tükensin demekten başka bi' şey yapamıyorum onlar için.. Burada bahsettiğim şey, mesela -de'nin, -ki'nin ayrı/bitişik yazılması, "herkez" yazmak vs..
Aslında zor bi' şey olsa, gerçekten bu kadar kafaya takmazdım. Gelin görün ki, basit.. hem de çok. Sanırım bunu 7. sınıfta falan öğretmeye başlıyorlar okulda. E yani. Öh. Öğrenin artık. Alla alla yaa.. sakinim bi' saniye, biraz camdan yağmuru izleyip sakinleşeyim. Gerçi yağmurumuz bile rengarenk, yağmuru izleyip efkarlanamıyorsun.. Ne bileyim böyle, "bu ne biçim hayat lan" falan diyemiyorsun. Duygulanıp ağlayamıyorsun vs.. Neyse ben de yeşil damlaları yarıştırırım.. ya da mavi. :))))))

Evet, ne diyorduk? Zor bi' şey değil bu ayrı/bitişik yazma meselesi. "Dahi" anlamındaysa ayırıyorsun -de'yi, bu. Gelin size birkaç örnek göstereyim. :P
Mesela;
"Unicornlarda çok seksi."
Oldu mu? Haaaaaaaaaaaayıııııııııııırrrrr
"Unicornlar da çok seksi." olacak. Neden? Çünkü buradaki -de, "dahi" anlamındaki -de. Yani "x'ler seksi, unicornlar da seksi" gibi. "x" dedim çünkü bilemedim yani daha seksi bir yaratık.. Yok herhalde. :)) Bir de, -de'yi cümleden çıkardığınızda anlam bozulmuyor mesela, bu da iyi bir ipucu.
Başka bir örnek;
"Yunikorn'un boynuzun da ki tatlı kıvrımlar"
Oldu mu? Haaaaaaayııııııııııaaaaaaağğrrrr
"Yunikorn'un boynuzunda ki tatlı kıvrımlar"
Haaaaaaaaaaağyöööööööööörrrrr!!
"Yunikorn'un boynuzundaki tatlı kıvrımlar" Bitişik yazılır çünkü -de, "dahi" anlamında değildir, bulunma halindedir ve -de'yi cümleden çıkardığınızda anlam bozulur. "Evde" gibi mesela. "ki" de burada bağlaç değildir, yine cümleden çıkardığınızda cümle buna daha fazla dayanamaz ve devrilir. Cümleye "yıkılmadım, ayaktayım" dedirtmek için bunlara dikkat ediniz..
Başka şeylerden bahsetmemiz gerekirse, "şey" her zaman ayrı yazılır. İSTİSNASIZ HER ZAMAN. "Şey" soğuktur, kimsenin yanında durmaz, öyle kendi halinde asosyalliğin dibine vurur. Onu bi' kelimenin yanına koyduğunuzda, zorla misafirliğe götürülen ergen gibi sıkılır, intihar etmek ister.. "Şey"in hayatta kalması için buna dikkat ediniz. Zira kendisine çok ihtiyacımız var.
"Hiç birşey" değildir yani, "hiç bir şey" de değildir. Doğrusu "hiçbir şey", "hiçbir" bitişik yazılır.. "birkaç", "birçok" da öyle, kalıplaşmıştır çünkü.
"Fark etmek" ve "hak etmek" ayrı yazılır, çünkü hiçbir ses olayı görülmez. Mesela "hissetmek" bitişik yazılır çünkü burada yeni bir "s" harfi türemiştir.
Hııııııımm başka... Soru eklerini bitişik yazanlardan bahsetmek bile istemiyorum ama maalesef böyleleri de var.. Soru eki ya, soru eki!??!?! Bunu nasıl bitişik yazabilirsin!?!?!?!??!!? Ayırın bakayım onları.
Son olarak, gelelim bazı kelime yanlışlarına.. Doğru bilirsiniz ama yanlıştır, olabilir..
Mesela.. "herkez" değil, "herkes"
"eşortman" değil, "eşofman"
"şarz" değil, "şarj"
"orjinal" değil, "orijinal" vs..
"resim" değil, "fotoğraf" :P
Ha bir de 7/24 Facebook'ta takılıp "beyen" yazanlar.. Üzülüyorum, hem de çok.. :((
Çok uzatmak istemiyorum, (hunharca uzattıktan sonra "uzatmak istemiyorum" demek) öğrenmek isterseniz daha fazlasını araştırabilirsiniz. Yazı gittikçe uzuyor çünkü.. Uzun yazı = sıkıcı yazıdır bunu biliyorum.. :'(
Umarım yararım olmuştur. Gerçekten dikkat etmek daha iyi..
Yani düşünsenize sevgilinizin "Bu akşam boğaz da yemek yiyelimmi?" yazdığını.. Ya da "aşkm bize gelirmisin :)" falan. Güzel değil. :(
Ben bile unicorn halimle bu kadar dikkat ediyorum ama.. Lütfen ama. Dikkat ediniz. Etmeyenleri ettiriniz. Gerekirse 28386 defa "*" koyup düzeltiniz, en sonunda bıkıp yola gelecektir ya da sizinle konuşmayı kesecektir. Risk alınız. :)))
Okuduğunuz için teşekkürler! ^_^
26 Şubat 2013 Salı
Stay Strong Yunikorn
Az önce dedim bir gireyim bakayım, bir de ne göreyim, biri yorum atmış!!!!!1 :O Tabii ben öyle kendi halimde takılan malak bir unicorn olduğum için, böyle şeyler benim için önemli ve mutlu edici, teşekkür ederim. ^^
2 ay olacak artık sanırım yazmayalı, ama yine ne kadar sorumlu bi' kişi olduğumun göstergesi olarak, 2 ay olmadan yazdım. Aslında pc'yi tamamen farklı sebeplerden dolayı açmıştım (bkz; ödev) ama buraya girince işler değişti tabii..
Bu 2 ayda hayatımın monotonluğu değişmedi, klasik yani.. Tatilde sevindim, tatil bitince kahroldum. Nedense bu dönem okuldan iyice bi' soğudum ben. Zaten normalde de pek bayılmıyorum ama ne bileyim bu dönem iyice bi' çekilmez gelmeye başladı.
Bugün yine din hocasıyla çok güzel diyaloglarımız oldu. Ben konuşmamış olsam da. :(
Sanırım dua okuyormuş, ben de kafamı öne eğmiş ellerimle uğraşıyorum. Birden dedi ki "Kızım ellerini açsana. Senin duaya ihtiyacın yok mu?" Bi' baktım sınıfa, herkes dua moduna girmiş böyle. Her an amin diyecekler yani.. Güldüler bana :((((( Çok üzülüyorum. :( Daha önce de birkaç kere "neden selamımı almıyürsün?" diye şaaptı.. Stay strong Yunikorn.... Stay strong..

Ben bi' şey yazacaktım ama unuttum ya, (not almamak) hafızama selamlar.. Bende hafıza yok sanırım ya. :))) Cidden bence o kısım boş bende. :))) BUNUN BAŞKA BİR AÇIKLAMASI OLAMAZ ÇÜNKÜ!!!!1 Bazen işime gelmiyor değil ama.. Evet evet ya, işime geliyor. Hafızam.. <3 Sana az önce içimden küfrettiğim için çok üzgünüm, sen bunu hak etmemiştin.. :'( (Tamam affediyorum canım ya lafı bile olmaz,) Tşk :))) (Boynuzunun hatırına affettim) ayyy utandırma yha :)) (mucuk)
Of bi' saniye ya çok romantik bi' ortam oldu şu an burada. KESTİK!
Ben gidiyorum ehe ehe :))
Görüşürüz~ En kısa zamanda! <3
5 Ocak 2013 Cumartesi
Odun Bir Kankaya Sahip Olan İnsanın Çektikleri
Şimdi size kankamın yazdığı bir yazıyı göstereceğim. Çok severim kendisini. ^_^ Ben okurken sürekli güldüm, dev güldüm hem de.. Bunu size de göstermezsem olmaz. ^_^ Ama yine "ben bu kadar odun muyum ki lan :(" dememe sebep oldu ya, neyseehh...
Merhaba
Biraz önce ona dedim ki "ne yazayım la?" o da çok yaratıcı bir insan olduğu için hemen kendinden ilham alarak "odun bir kankaya sahip olan insanın çektiği zorlukları yaz" dedi. Ben de kabul ettim.
Şimdi ben de içimde odunsu genler taşımama rağmen bazen odundan fidana fidandan tohuma giderek odunsuluğum yok oluyor yumuşacık bir insan oluyorum. Böyle durumlarda oturup şarkı dinlerken onunla konuşuyoruz diyorum ki "olum çok üzgünüm ya.." o da içinden "hasstir gene başladık" diyip cevap yazıyo "nooldu kanka :("
odun bir arkadaşınıza bir derdiniz olduğunda ona söylediğinizde 3 adımda dertleşme biter.
1-) Nolduu :( (odunluktan normal insana dönüş çabası)
2-) üzgünsün dimi anladım kanka. (vücut odunsuluğa geri dönüyor)
3-) ay kanka siktir et (odun)
Birinin odun oluşu onu sevmenize engel olmaz tabii ki. Odun olan insanlar ağaç gibi bir şeydir. Gövdesi odundur ama yaprakları çiçekleri falan vardır. O da odundur ama eğlencelidir sempatiktir yani..
Bana "nolduu :(" dedikten sonra ben ona "şöyle oldu kanka böyle oldu vıy vıy" falan anlatırım. Özel odunsu hücre çeperi sayesinde kankamın dertlere karşı bir savunma özelliği vardır. Adeta anne sütünün mikroplardan koruması gibi dertlerden uzak tutar kendini. Sonra der ki "siktir et" ben de madem kankam odun napak kadere mi küsek derim ve "tamam kanka" diye cevap veririm. İnsan odun olunca kendi dertlerine de grip aşısı vurulmuş al yanaklı sağlıklı insanların gribe dayanıklı olması gibi dayanklı olur. Bi bana gelip de "kanka derdim var" demez. Dertleşemeyiz bile.
-kanka üzgünüm..
+noldu kanka söyle
-ay neyse geçti uykusuz aldım <33
+....
Oysa ben dertli olunca ;
-kanka çok mutusuzum
+nolduu :(
-bıdı bıdı bıdı bıdı bıdı.............bıdıbıdıbıdıbıdı......bıdıbıdbıdıbı.....bıdı bıdı
+ he :( üzüldüm.. (o kadar derde karşı bünye cümle üretemedi)
Alpay Erdem - FİLM TANITIYORUM!

FİLM TANITIYORUM!
-Alpay Erdem
Eefendiim. Resmen film tanıtıyorum. Aradan iki sene geçti, yeniden film tanıtıyorum. İki sene öncesi bi film tanıttım, iki senede anca kendime gelebildim, yeniden film tanıtıyorum. Imını ırzını s.ktiğimin yerinde film tanıtıyorum. .rrrosspu çocuğuyum ki film tanıtıyorum. Nefret ediyorum lan nefret. Film tanıtmaktan nefret ediyorum. Fakat neylersin ki paraya da ihtiyacım var. Bir de hastası da çok. Film tanıtayım diye kendini yerlere atan bir kitleyle karşı karşıyayım. Ne varsa bu Film Tanıtıyorum'da bu kadar ben bunu hiç anlamadım. Çok büyük daşşağa sarılıyorum gibi bir his var içimde ama kötü de düşünmek istemiyorum. Resmen film tanıtıyorum. Y.rrak var gibi film tanıtıyorum.

Yönetmen olacak olan, kendisi kadın olduğu için çok da yüklenmek de istemiyorum: KATJA VON GARNIER
Oyuncular, madrabazlar: HILARY SWANK (tek L ile), FRANCES O'CONNOR, bi iki kişi daha
Yapım yılı: 2004 Süre: 125 DAKİKA (oha, diyorum, adam mı öldürdük lan)
Size bir şey söyleyeyim mi; ben bu filmi tanıtmayacağım. Valla bak. Sıkıldım. Yemin ediyorum sıkıldım. Bitse de gitsem. Başlarken sıkıldım. Bunaldım. Tanıtmıyorum. Film işte. Saçma sapan bir şeydir kesin. Şöyle bir konusuna baktım da zaten y.rrağıma benziyor. Nesini tanıtayım. Ben bunu tanıtayım da siz izleyin diye mi ben bunu tanıtayım. Ben kendim izlememişim ki siz niye izleyesiniz. Ben kendim kendimi kurtarmışım sizi niye ateşe atayım. Reklamın da iyisi kötüsü olmuyor. Ben desem ki bu film y.rrak gibi, ne kadar y.rrak gibi olduğunu merak edip yine izleyen çıkar. O yüzden mi hiç tanıtmıyorum. Zaten konusu itibariyle de gerçek hayattan bir uyarlama olduğunu öğrendiğim andan itibaren de soğudum. Arkadaşım ben hep bu noktada takılıyorum. Üretin biraz be kardeşim. Sıfırdan bir mevzu üretin. Belgesel mi izliyorum film mi izliyorum ben bunun ayrımına varamıyorum sonra. Zaten ikisini de sevmiyorum. Belgesel izlemek kadar bir insanı mallaştıran başka da bir şey yoktur. Lütfen ama. Tanıtmıyorum. Ciddi anlamda tanıtmıyorum. Nasıl da tanıtmadığımı dost düşman da görsün. Gerekirse tanıtmayarak da yazarım ben bu Film Tanıtıyorum'u, yine yazarım Ne demek istediğim de net anlaşılır yalnız. Bu arada Woody Allen gerçek bir,.. ya ben lan neyse bir şey demiyorum hadi.
ASYLUM
S.kimin yönetmeni: DAVID MACKENZIE eşşeği
Oyuncu tayfası: NATASHA RICHARDSON falan filan işte, al birini vur ötekine, bunların var ya bellerine bellerine vuracaksın, çift vurup tek sayacaksın hiç acımayacaksın, bir anda odalarına dalıp dev döveceksin hepsini ki bak bir daha yapıyorlar mı eşşoğlueşşekler, babalarının düşmanları s.kilsin iişallah, bu arada kedim Venüs arkamda silgiyle mi oynuyor ne, öyle bir şey olabilir, ne diyordum, bunların var ya ağızlarını burunlarını kıracaksın, it oğlu itler, bir işe yaramazlar, işe yarar bir işin de hayatta peşinde koşmazlar.
Yapım Yılı: 2005 Süre: 99 DAKİKA (iyi, 100 dakika olsaydı hayatta izlemezdim, halihazırda da izlemiş sayılmam ama hiç izlemezdim)
Young Adam'la takip edilmesi gereken yönetmenler arasına giren,.. yek yea ben takip etmiyorum, bir gün de bir eksikliğini hissetmemişim, neyse, ...ve son filmi Perfect Sense'le adından sıkça söz ettiren,.. ya arkadaşım ya, sesimi çıkarmayayım çıkarmayayım diyorum ama patlama noktasına geldim artık. Ne yönetmen övmeymiş bu be. Kendim yazmayayım, hazır yazılmışlardan yazayım dediydim, yemin ediyorum çıldırdım. Arkadaşı sanki bu yönetmen. Zaten bizim milletimiz yönetmen olsun da onun bir daşşağını yalamadığı kalır. Yönetmen övdüğü kadar da hayatta da hiçbir şeyi övmez. Çünkü yönetmenden hep bir beklentisi vardır. Günün birinde bir rol verir, çünkü sinema sanatı dediğin de yönetmenin sanatı bir yerde, eşşeği de koysan oynatıyor,.. derken benim de inceden yönetmen övmeye girmiş olmam,.. yönetmen candır, neyse, ne diyordum, ne dediğimi de unuttum, bitse de gitsem, yemin ediyorum sıkıntıdan isilik dökmeye başladım yine, kırmızı kırmızı lekelerim var yine, kulaklarımın arkasından sıcak hava da vurmaya başladı haah tam oldu,.. ne diyordum,.. bir şey de demiyordum, ne diyeceğim .mına koyayım bir de bir şey mi diyecektim, sinema gibi bir rezillik için nefesimi mi zayi edeceğidim, gerizekalıca bir şeydir sinema, hiç kimseye bir faydası yoktur. Woody Allen'dan bugüne kadar kime ne gibi bir fayda gelmiştir mesela sorarım.

Yönetmen'ine ayrı, Oyuncular'ına ayrı, Yapım Yılı'na ayrı, Süre'sine ayrı sokayım.
Off, şu filmi de tanıtayım veya tanıtmayayım da mesaim bitsin. Yemin ediyorum bitsin. Vallah bitsin. Arkadaş bu nasıl bir çileymiş ya. Ömrü hayatımda bu kadar sıkılmadım ben. Alt tarafı üç film tanıtmakla mükellef bir insanım, anam s.kildi. Bir insan da bir işi mecburiyetten sevmeyerek yaparsa demek ki böyle oluyormuş. Ama bir yandan da sevincim şudur; şu mına koyduğumun filmini de tanıtırsam iki sene daha rahatım. İki sene boyunca kimse yazdıramaz bana bu y.rrak kafasını. Arkadaş ya, hakikaten bunaldım diyorum. Filme geçelim; filmde; Sahra Çölü'nün ortasında bir sondaj istasyonu kum fırtınasına maruz kalmasıyla dış dünyayla olan bağlantının da kesilmesiyle güvenlik görevlisi olan bir arkadaş olan da Thomas Jackman da yer kabuğunun derinliklerinde çalışmalar yapılan bu bölgede de neler olup bittiğini araştırmak üzere de çöle gönderilmesiyle de ölme eşşeğim de solma benim taşşağım da çok affedersiniz artık. Lütfen ama. Vallah bunaldım diyorum. Bu nedir arkadaş böyle ya. Bu nedir. Bir yerden bir konuyu bağlayın vallah yaşlandım. Billah yaşlandım. Basit zordur. Basit'e g.tünüz yemiyor tabii. İşiniz gücünüz bir göz boyama olsun, bir kafa karıştırma olsun. Saygı duymuyorum lan size. İnsan olarak da güvenmiyorum. Bu filmde emeği geçen kim varsa ben o insanla sosyal hayatımda muhatap olmam, yanaşmaya kalkarsa kaçarım. Bitti lan bu arada. Vallah bitti. Gidiyorum lan ben. İki sene rahatım. Görüşmemek üzere. Vallah görüşmemek üzere. Woody.
MIRRORMASK
Yönetmen: DAVE MCKEAN
Oyuncular: Birkaç kişi bunlar, birkaç eşşek
Yapım Yılı: 2005 (arkadaş 2005'te ne film çekilmiş be, film çekilmeye doyulamamış 2005'te)
Süre: 101 DAKİKA (100 dakika olsa izlemezdim, sanırım benim derdim 100 dakika'yla, bir film 100 dakika olmasın da ne olursa olsun)
Bu da benden olsun hadi ama bunu da izlemeyin bence. Gerek yok. Hayır yani ne gerek var. Bence hiç gerek yok. İzlemezseniz bence hiçbir şey kaybetmezsiniz. Ben izlemedim ben hiçbir şey kaybetmedim mesela. Siz de izlemeyin ki siz de hiçbir şey kaybetmeyin mesela. Gerçekten söylüyorum. Gerek yok. Bu arada bir Film Tanıtıyorum'u daha film tanıtmayarak geçiştirdiğime inanamıyorum. Vudiii, Allahsız Vudi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)