5 Aralık 2019 Perşembe

Ben neymişim?

Hello hello. Hayatımın yine kaos halini aldığı bi' dönemde derdimi birilerine anlatmak istemediğimden hemen burayı açtım yine. DERT KÖŞESİ haline geldi blog. 2 yılda bir defa güncelleme geliyor. Sürekli takipçim yoktur diye düşünüyorum artık hal böyle olunca, ama okuyan herkese meeerrhaba, umarım iyisinizdir. Ben değilim çünkü sdkjfılsdşklf
22 yaşındayım ve şu son birkaç hafta içinde kendim hakkında bir şeyler keşfettim. Bunları henüz tam sindiremedim, şokta sayılırım. Hepsi aslında yeni olmayan ama yeni şeyler. Yani zaten bildiğiniz şeyler olur ama bunu somutlaştırdığınızda daha farklı hissedersiniz ya, öyle oldu.
Bundan taaaaam 7 yıl önce blogu ilk açtığımda, tamamen anonim olmak istiyordum. Belli konular hakkındaki düşüncelerimi paylaşayım ama "kendimi" ve hislerimi paylaşmayayım diyordum ama bu çok çabuk değişti. Şimdi yazacağımdan daha derine gitmesi de imkansız herhalde, hazır olun kişiliğimin en derinliklerine iniyoruz! :P
Bu arada bu da fark ettiğim diğer şeylerden biri. İnsanlar kendileri hakkında konuşmaya bayılıyorlar. Genelde "aa çok konuştum" hissi uzun süre gelmiyor, hatta hiç gelmeyebiliyor da. Yeni tanıştığım bir insan var mesela, konuşmalarımızın %90'ı onu içeriyor. Ben de bunun gayet farkındayım ve bunu destekliyorum. Hatta bence benimle konuşmayı sevmesinin sebebi kendini sonsuza kadar anlatabiliyor olması ve karşındakinin dediklerini sorularla vs. dinlemesi. Karşındakine kendini anlatırken aslında kendi kendini de keşfediyorsun bi' yandan. Lütfen "öf anlatacağı şey bitse de kendimden bahsetmeye devam etsem" insanı olmayalım ama, o daha farklı bi' şey. :>

Neyse, bu dönem aldığım iki ders bireylere yönelik dersler. Kendimi daha iyi tanımamda yardımcı oluyorlar kesinlikle. Geçen haftalardaki bi' derste vizyon çalışması yaptık. Meditasyon moduna girdik biraz, ışıklar ve gözler kapalı, vücutlar gevşek, zihin boş. 10 yıl sonraki hayatımızı hayal ettik. Tamamen "10 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?" sorusunu düşünmek, ama bugünün koşullarıyla düşünmeden, "ya bu olmaz" demeden, serbestçe. Buraya ne hayal ettiğimi yazacağım çünkü yıllar sonra okuyup ihihi ya da ühühü demek istiyorum! :p
Hayalimde ilk canlanan şey şu anki üniversitemin bölüm koridorunda elinde kahve termosuyla yürüyen bir ben oldu vwAAAAAaedjf
Bu kez akademisyen olarak oradayım. Hedefe ulaşılmış yani.
Sonra hocanın yönlendirmeleriyle genel yaşamımı hayal ettim. Küçük bi' dairem vardı ve şövale önünde resim yapıyordum. El kadar eskiz defterlerine çizmeyi bırakmışım sonunda. Hoca "yanınızda kimler var?" diye sorunca hemen ayağımın dibinde bir kedi belirdi. Biraz daha genel hayal ettim sonra, mesela dedim ki "ehehe yaz tatillerinde yurtdışına tatile çıkarım, HATTA eğitim vermek/konuşma yapmak ya da sergi için bile davet edilebilirim oohaa havalıııı". Uçuşa geçmek serbestti çünkü. :>
Güzel bir hayaldi, hedeflerime ulaşmışım ve gayet iyi bi' hayat sürüyorum. Bi' gülümsemeyle ve iyi hislerle açtım gözlerimi. Gözlerimi açtıktan ve birkaç saniye "ehehe" modunda kaldıktan sonra bir şey fark ettim.

YALNIZDIM.

Dın dın dınnn...

Hayalimde gerçekten tamamen yalnızdım. Okulda yalnız yürüyorum, evde yalnız yaşıyorum, tatile yalnız çıkıyorum. Eş, arkadaş, aile, hiçbiri aklımın ucundan bile geçmedi ve yoktular da. Bu bana garip bir rahatsızlık verdi. Hep, "öeöee ben kesin yalnız ölürüm" derdim ama bunu bu kadar içselleştirdiğimin ve bunun olacağına gerçekten inandığımın farkında değildim. Şok oldum. Rahatsızlık buradan geliyordu sanırım, bunun olacağına inanış. Ya da aslında böyle olmaması gerektiği hissi.
Yalnız olmayı ve kendimle vakit geçirmeyi çok seviyorum ama tamamen "insansız" olmak istemem. Bu konuya yazının sonlarında tekrar dönelim. :P

İlk keşfimizi geride bıraktığımıza göre diğerine geçelim. Upuzun yazı ama 2 yılda bir kez yazınca böyle oluyor.
İLK HANGİSİNİ SÖYLESEM ACABA EHEUHUE
Kronolojik sırayla gidelim, aralarında birkaç gün var sadece ama olsun!

Romantik/cinsel insan ilişkilerindeki davranışlarım ve hislerimin pek de "normal" olmadığının farkındaydım çok uzun zamandır. Yine de bu konu hakkında düşünüp kendimi tamamen anlamayı sonsuza kadar erteledim. Bi' ara çözer gibi oldum, sonra "yok ya öyle değildir" deyip bu konuyu beynimin en derinlerine yerleştirip üzerini kapattım. Geçenlerde artık bunu açmam gerektiğini düşündüm ve başladım araştırmaya. Neyi araştırmam gerektiğini çok iyi biliyordum çünkü aslında, hatta cevabı da.
Evet, sorumuz: "Aseksüel miyim?"
Cevabımız: EVET! En azından kesinlikle spektrumdasın.
...
Neden bilmiyorum ama bunu gerçekten, somut olarak bilmek bana ağır geldi. Dediğim gibi yeni bir şey değildi aslında ama yine de... cümlelerle nasıl açıklarım bilmiyorum. İçten içe bildiğiniz ama bilmiyormuş gibi yaptığınız bir şeyin çat diye yüzünüze söylenmesi işte. O yüzden bu benim için çok yeni, kendimi aseksüel olarak tanımlamaya hazır değilim henüz.
Bu konu üzerine ayrı bir yazı yazabilirim belki. Herkes aseksüelliği aynı tecrübe etmiyor çünkü.

Diğer ve son konuya geçelim. :)
Bağlılık teorisi diye bir şeyin varlığını öğrendim geçenlerde. (attachment theory - attachment styles) İnsanların ilişkilerinde nasıl davrandığıyla alakalı bir teori. 4 kategoriye ayrılıyor, burçlar gibi öyle herkesin okuyup kendini görebileceği kategoriler değil bunlar. Bir test çözmenize de gerek yok o yüzden aslında, tanımlarını okuyunca "aa bu ben" diyebiliyorsunuz eğer kendinizi tanıyor ve kandırmıyorsanız. Ben yine de internet üzerinde bir test çözüp sonuca öyle ulaştım. Sonuuuççç: dismissive-avoidant (kayıtsız, kaçınan vs bağlanma olarak çevrilmiş). Bunun kısa bir tanımını aşağıya bırakıyorum, kaynağın tamamına erişmek için tanıma tıklayabilirsiniz. :>

3. Kayıtsız bağlanma örüntüsü benlik modelinin olumlu olduğu fakat başkaları modelinin olumsuz olduğu örüntüdür .Kayıtsız bağlananlar temelde kaçınmacıdırlar çünkü kendileri ile ilgili olumlu ama başkaları ile ilgili olumsuz görüşlere sahiptirler. Negatif duyguları baskı altında tutma eğilimindedirler ve kaçınma stratejilerini temel başa çıkma stratejileri olarak kullanırlar. Bu örüntüde başkalarına karşı reddeder bir tutum vardır. Kişi özerkliğine aşırı derecede önem verir . Bağlanma figürünü elde edilemez ve sorumsuz olarak kabul ederler. Diğerlerinden uzak durarak ve bağlanma ihtiyaçlarını reddederek olası bir reddedilmeye karşı olumlu kendilik imajını korumaktadırlar Başkalarına karşı güvensiz oldukları, başkalarını destekleyici olarak algılamadıkları, kendilerini başkalarına açma ve yakınlık kurmada isteksiz oldukları akranları tarafından daha düşmanca algılandıkları bulunmuştur  


Öhöm. Yani bu resmen şu, "ben kendime yetiyorum, kimseye ihtiyacım yok, insanların beni derinden etkilemesine asla izin vermem, bana kontrolüm dışında yakınlaşmalarına da izin vermem, hayatımdaki herhangi bir insan olsa da olur olmasa da, yalnız başıma süperim ımyeeehh".
Bu tanımı okuyunca da tokat yemiş gibi oldum. "Bak böyle de iğrenç bi' insansın" demiş gibi oldu biri aksjldşsafsa

Öyle işte. "Oha ben meğer kimmişim" dediğim bi' dönemdeyim. Tüm bunların ve birkaç zaten varolan şeyin birleşimi beni sanki çok çekilmez biri haline getirmiş gibi hissediyorum. Biri gerçekten benden hoşlanırsa kolay gelsin gerçekten, çünkü sana bağlanmayı reddederim, bana "izin verdiğimden fazla" bağlandığın an bAAyyySSsS derim, sonra pan-aseksüelliğimin ucunu köşesini konuşalım derken bin yıl falan geçer ikimiz de sıkılırız herhalde. Bu yüzden kendimi 10 yıl sonra yalnız hayal etmem normal sanki. Bilmiyorum amaaan, yine sonuç ve bitirme paragrafına gelemeden sıkıldım yazıdan, o yüzden bırakıyorum burada. Konuşmak istediğim birkaç farklı konu daha vardı ama fazla depresif olmayalım şimdi, belki bi' dahaki sefere. Kendinize iyi bakın.