5 Aralık 2019 Perşembe

Ben neymişim?

Hello hello. Hayatımın yine kaos halini aldığı bi' dönemde derdimi birilerine anlatmak istemediğimden hemen burayı açtım yine. DERT KÖŞESİ haline geldi blog. 2 yılda bir defa güncelleme geliyor. Sürekli takipçim yoktur diye düşünüyorum artık hal böyle olunca, ama okuyan herkese meeerrhaba, umarım iyisinizdir. Ben değilim çünkü sdkjfılsdşklf
22 yaşındayım ve şu son birkaç hafta içinde kendim hakkında bir şeyler keşfettim. Bunları henüz tam sindiremedim, şokta sayılırım. Hepsi aslında yeni olmayan ama yeni şeyler. Yani zaten bildiğiniz şeyler olur ama bunu somutlaştırdığınızda daha farklı hissedersiniz ya, öyle oldu.
Bundan taaaaam 7 yıl önce blogu ilk açtığımda, tamamen anonim olmak istiyordum. Belli konular hakkındaki düşüncelerimi paylaşayım ama "kendimi" ve hislerimi paylaşmayayım diyordum ama bu çok çabuk değişti. Şimdi yazacağımdan daha derine gitmesi de imkansız herhalde, hazır olun kişiliğimin en derinliklerine iniyoruz! :P
Bu arada bu da fark ettiğim diğer şeylerden biri. İnsanlar kendileri hakkında konuşmaya bayılıyorlar. Genelde "aa çok konuştum" hissi uzun süre gelmiyor, hatta hiç gelmeyebiliyor da. Yeni tanıştığım bir insan var mesela, konuşmalarımızın %90'ı onu içeriyor. Ben de bunun gayet farkındayım ve bunu destekliyorum. Hatta bence benimle konuşmayı sevmesinin sebebi kendini sonsuza kadar anlatabiliyor olması ve karşındakinin dediklerini sorularla vs. dinlemesi. Karşındakine kendini anlatırken aslında kendi kendini de keşfediyorsun bi' yandan. Lütfen "öf anlatacağı şey bitse de kendimden bahsetmeye devam etsem" insanı olmayalım ama, o daha farklı bi' şey. :>

Neyse, bu dönem aldığım iki ders bireylere yönelik dersler. Kendimi daha iyi tanımamda yardımcı oluyorlar kesinlikle. Geçen haftalardaki bi' derste vizyon çalışması yaptık. Meditasyon moduna girdik biraz, ışıklar ve gözler kapalı, vücutlar gevşek, zihin boş. 10 yıl sonraki hayatımızı hayal ettik. Tamamen "10 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?" sorusunu düşünmek, ama bugünün koşullarıyla düşünmeden, "ya bu olmaz" demeden, serbestçe. Buraya ne hayal ettiğimi yazacağım çünkü yıllar sonra okuyup ihihi ya da ühühü demek istiyorum! :p
Hayalimde ilk canlanan şey şu anki üniversitemin bölüm koridorunda elinde kahve termosuyla yürüyen bir ben oldu vwAAAAAaedjf
Bu kez akademisyen olarak oradayım. Hedefe ulaşılmış yani.
Sonra hocanın yönlendirmeleriyle genel yaşamımı hayal ettim. Küçük bi' dairem vardı ve şövale önünde resim yapıyordum. El kadar eskiz defterlerine çizmeyi bırakmışım sonunda. Hoca "yanınızda kimler var?" diye sorunca hemen ayağımın dibinde bir kedi belirdi. Biraz daha genel hayal ettim sonra, mesela dedim ki "ehehe yaz tatillerinde yurtdışına tatile çıkarım, HATTA eğitim vermek/konuşma yapmak ya da sergi için bile davet edilebilirim oohaa havalıııı". Uçuşa geçmek serbestti çünkü. :>
Güzel bir hayaldi, hedeflerime ulaşmışım ve gayet iyi bi' hayat sürüyorum. Bi' gülümsemeyle ve iyi hislerle açtım gözlerimi. Gözlerimi açtıktan ve birkaç saniye "ehehe" modunda kaldıktan sonra bir şey fark ettim.

YALNIZDIM.

Dın dın dınnn...

Hayalimde gerçekten tamamen yalnızdım. Okulda yalnız yürüyorum, evde yalnız yaşıyorum, tatile yalnız çıkıyorum. Eş, arkadaş, aile, hiçbiri aklımın ucundan bile geçmedi ve yoktular da. Bu bana garip bir rahatsızlık verdi. Hep, "öeöee ben kesin yalnız ölürüm" derdim ama bunu bu kadar içselleştirdiğimin ve bunun olacağına gerçekten inandığımın farkında değildim. Şok oldum. Rahatsızlık buradan geliyordu sanırım, bunun olacağına inanış. Ya da aslında böyle olmaması gerektiği hissi.
Yalnız olmayı ve kendimle vakit geçirmeyi çok seviyorum ama tamamen "insansız" olmak istemem. Bu konuya yazının sonlarında tekrar dönelim. :P

İlk keşfimizi geride bıraktığımıza göre diğerine geçelim. Upuzun yazı ama 2 yılda bir kez yazınca böyle oluyor.
İLK HANGİSİNİ SÖYLESEM ACABA EHEUHUE
Kronolojik sırayla gidelim, aralarında birkaç gün var sadece ama olsun!

Romantik/cinsel insan ilişkilerindeki davranışlarım ve hislerimin pek de "normal" olmadığının farkındaydım çok uzun zamandır. Yine de bu konu hakkında düşünüp kendimi tamamen anlamayı sonsuza kadar erteledim. Bi' ara çözer gibi oldum, sonra "yok ya öyle değildir" deyip bu konuyu beynimin en derinlerine yerleştirip üzerini kapattım. Geçenlerde artık bunu açmam gerektiğini düşündüm ve başladım araştırmaya. Neyi araştırmam gerektiğini çok iyi biliyordum çünkü aslında, hatta cevabı da.
Evet, sorumuz: "Aseksüel miyim?"
Cevabımız: EVET! En azından kesinlikle spektrumdasın.
...
Neden bilmiyorum ama bunu gerçekten, somut olarak bilmek bana ağır geldi. Dediğim gibi yeni bir şey değildi aslında ama yine de... cümlelerle nasıl açıklarım bilmiyorum. İçten içe bildiğiniz ama bilmiyormuş gibi yaptığınız bir şeyin çat diye yüzünüze söylenmesi işte. O yüzden bu benim için çok yeni, kendimi aseksüel olarak tanımlamaya hazır değilim henüz.
Bu konu üzerine ayrı bir yazı yazabilirim belki. Herkes aseksüelliği aynı tecrübe etmiyor çünkü.

Diğer ve son konuya geçelim. :)
Bağlılık teorisi diye bir şeyin varlığını öğrendim geçenlerde. (attachment theory - attachment styles) İnsanların ilişkilerinde nasıl davrandığıyla alakalı bir teori. 4 kategoriye ayrılıyor, burçlar gibi öyle herkesin okuyup kendini görebileceği kategoriler değil bunlar. Bir test çözmenize de gerek yok o yüzden aslında, tanımlarını okuyunca "aa bu ben" diyebiliyorsunuz eğer kendinizi tanıyor ve kandırmıyorsanız. Ben yine de internet üzerinde bir test çözüp sonuca öyle ulaştım. Sonuuuççç: dismissive-avoidant (kayıtsız, kaçınan vs bağlanma olarak çevrilmiş). Bunun kısa bir tanımını aşağıya bırakıyorum, kaynağın tamamına erişmek için tanıma tıklayabilirsiniz. :>

3. Kayıtsız bağlanma örüntüsü benlik modelinin olumlu olduğu fakat başkaları modelinin olumsuz olduğu örüntüdür .Kayıtsız bağlananlar temelde kaçınmacıdırlar çünkü kendileri ile ilgili olumlu ama başkaları ile ilgili olumsuz görüşlere sahiptirler. Negatif duyguları baskı altında tutma eğilimindedirler ve kaçınma stratejilerini temel başa çıkma stratejileri olarak kullanırlar. Bu örüntüde başkalarına karşı reddeder bir tutum vardır. Kişi özerkliğine aşırı derecede önem verir . Bağlanma figürünü elde edilemez ve sorumsuz olarak kabul ederler. Diğerlerinden uzak durarak ve bağlanma ihtiyaçlarını reddederek olası bir reddedilmeye karşı olumlu kendilik imajını korumaktadırlar Başkalarına karşı güvensiz oldukları, başkalarını destekleyici olarak algılamadıkları, kendilerini başkalarına açma ve yakınlık kurmada isteksiz oldukları akranları tarafından daha düşmanca algılandıkları bulunmuştur  


Öhöm. Yani bu resmen şu, "ben kendime yetiyorum, kimseye ihtiyacım yok, insanların beni derinden etkilemesine asla izin vermem, bana kontrolüm dışında yakınlaşmalarına da izin vermem, hayatımdaki herhangi bir insan olsa da olur olmasa da, yalnız başıma süperim ımyeeehh".
Bu tanımı okuyunca da tokat yemiş gibi oldum. "Bak böyle de iğrenç bi' insansın" demiş gibi oldu biri aksjldşsafsa

Öyle işte. "Oha ben meğer kimmişim" dediğim bi' dönemdeyim. Tüm bunların ve birkaç zaten varolan şeyin birleşimi beni sanki çok çekilmez biri haline getirmiş gibi hissediyorum. Biri gerçekten benden hoşlanırsa kolay gelsin gerçekten, çünkü sana bağlanmayı reddederim, bana "izin verdiğimden fazla" bağlandığın an bAAyyySSsS derim, sonra pan-aseksüelliğimin ucunu köşesini konuşalım derken bin yıl falan geçer ikimiz de sıkılırız herhalde. Bu yüzden kendimi 10 yıl sonra yalnız hayal etmem normal sanki. Bilmiyorum amaaan, yine sonuç ve bitirme paragrafına gelemeden sıkıldım yazıdan, o yüzden bırakıyorum burada. Konuşmak istediğim birkaç farklı konu daha vardı ama fazla depresif olmayalım şimdi, belki bi' dahaki sefere. Kendinize iyi bakın.


11 Aralık 2018 Salı

i y i

*9 Ocak 2018 tarihinde yazıp yayınlamadığım bir yazı*
Çubuk kraker yerken gelen mail sayesinde bir blogum olduğunu hatırladım. 
Yıllar sonra merhaba öyleyse :p 

Nasıl olduğumu soran kişiye teşekkür ederim, öylesine mutlu oldum ki direkt yeni bir yazı yazma isteği geldi. :>

Evet... son yazımın üzerinden 2 yıl geçmiş. Bir güncelleme gerekiyor gerçekten. 

Depresyon konusundan başlarsak... 
1.5 yıl öncesi gerçekten hayatımda en dipte olduğum zamandı. Sebeplerini de genel anlamda paylaşmıştım, ama artık bir sürü "küçük" şey üzerine eklenen aile problemlerinin beni dibe çektiğini düşünmüyorum. Sorunun asıl kaynağının (%70'lik bir kısmın) aile kaynaklı olduğunu düşünüyorum. 
Evet, gerçekten aile dışındaki hayatımda mutlu değildim ve çırpınıyordum ama beni aşırı, anlık duygu yoğunluğuna sürükleyen- dolayısıyla kendime zarar vermemi sağlayan olayların çoğu aile kaynaklıydı.
Eğer benim gibi, zaten baştan dibe düşmeye meyilli olan beyninizi dibe iten şey hayatınızda gelişen olaylarsa, büyük ihtimalle onlar düzeldiğinde siz de daha iyi hissedersiniz. Bunu söylüyorum çünkü, depresyonun illa somut bir sebeple gelmesi söz konusu değil. İğrenç hissetmek için bir sebebe sahip olmak zorunda değilsiniz, bu sizi daha az veya daha fazla depresif yapmaz. Sadece, elinizde düzelmesi için umut olan bir probleminiz varsa, depresyondan "kurtulmak" için şansınızın daha fazla olduğunu düşünüyorum. 

Bende de öyle oldu. Hayatım o dipteki döneme nazaran iyileşmeye başladığında benim ruh halim de iyiye gitti. Bunun yanında (biraz tesadüfen) kendime ilgilenecek yeni bir şeyler buldum. Saçma şeyler hakkında çok çabuk heyecanlanabilen ve mutlu olabilen biri olduğumdan, bu benim üzüntü-kızgınlık veya sabit durgunluk halinden çıkıp başka duygular hissetmemi sağladı. Böylelikle yavaşça iyiye gittim.
En son kendimi yaralamaya devam ettiğimi söylemişim. Artık etmiyorum. Neyse ki çok ciddi bir boyuta ulaşmadan kendimi durdurabilmeyi başardım.
AMA...


Maalesef bunların hiçbiri artık mükemmel hissettiğim ve bunlardan hiç iz kalmadığı anlamına gelmiyor.
"Dibe düşmeye meyilli beyin" demiştim ya, bunu değiştirmek zor. 
Bilmiyorum abartıyor muyum, bunu söylediğim için kızabilirsiniz de ama ben beynimin hasta olduğunu düşünüyorum. Yani, depresyonun beni tamamen özgür bırakacağını sanmıyorum. Sürekli bu kuyunun çevresinde dolaşıyorum sanki... Bir kez içine düştüm, çıkmayı başardım ama ondan tamamen uzaklaşamıyorum. Evet, şu an iyiyim, belli aralıklarla dengemi kaybetsem de düşmemek için kendimi zorluyorum ama bu demek değil ki bir daha asla düşmeyeceğim ve bu sadece bir anı olarak geçmişimde kalacak. 
Fazla mı edebi oldu?  Pardon. :p

Yani hala depresif dönemlerim var. Sadece artık bunları kısmen kontrol altına alabiliyorum. Kötü hissettiğim zaman kendimi suçlamıyorum, kendimden nefret etmiyorum. Bunun yerine kendime kötü/üzgün/durgun hissetmek için izin veriyorum, insan olduğumu ve duygularımın olduğunu kendime hatırlatıyorum. 
Benim problemlerimden bir tanesi de duygularımla barışık olmamamdı. Kötü hissettiğim zaman sanki zayıf bir insanmışım gibi hissedip kendimi yargılıyordum yani. Fark ettim ki duygularınızı kabul etmek gerçekten çok daha iyi ve rahatlatıcı. İnsanız ve zaten tüm olayımız bir şeyler hissediyor oluşumuz. Şu an duygularıyla barışık olan insanlar çok daha güçlü geliyor bana. 

Kendimi tanımak için hala uğraşıyorum. Eğer kendinizi tanırsanız böyle durumların içinden çıkmak daha kolay olacaktır. Mesela biliyorum ki böyle durumlarda kendimi bir şeyler yapmaya zorlamam durumu iyileştirmeyecek. Bunun yerine birkaç gün bir şey yapmıyorum, enerjimi topluyorum. Bu benim için doğru olan şey, ama sizin için tam tersi veya tamamen başka bir yöntem işe yarayabilir. 

Sonuç olarak iyiyim :) Tekrar teşekkür ederim. <3 

11.12.18///
Bu arada, psikolojik rahatsızlıklar (depresyon, anksiyete vb.) ilgili ve birazcık da bilgili olduğum konular. Eğer bir şeylerden bahsetmemi isterseniz yorum yapın, illa ki geri dönüş yaparım (bu yazı gibi 1 yıl sonra da gelebilir yani asldıjkagşd).

8 Şubat 2016 Pazartesi

Kendini kesme/yaralama ve depresyon. wowowow başlık.



MERHABAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAaaaaaaaaaaaaaaaaa!

Yazı yazmak isteyip de yazmamanın, üşengeç olmanın beni rahatsız ettiği halde bu durumu değiştirmek için bir şey yapmıyor olmam voooohoov.
-
EVVVVVVEET arkadaşlar nasılsınız sdasjflkadfs

Yazmayalı 10 yıl olmuş olabilir tabii bunlar bu blogda normal şeyler..

Bu kez yazmak istememin

-

Evet.. daha önce girip bi türlü yazıya başlayamamanın örneklerini gördük hep beraber sfjkadlfad
Bu kez olacak umarım.

Öhöm. Klasik bir şekilde nereden başlayacağımı bilmiyorum xbsjxn

Uzun zamandır yazmak istediğim bir konu hakkında yazacağım. Burası biraz günlük haline dönüştü, devam etsin. En büyük sorunlardan biri de problemlerimi genellikle insanlarla paylaşmamam. Buradan yazarak kendimle ve tesadüfen okuyan insanlarla paylaşayım :3

En başından başlayalım o zaman.

Geçen sene bahar aylarında okula, staja ve üniversiteye hazırlık için atölyeye gidiyordum. Hiç boş günüm yoktu ve sınav stresi vardı. Ruh halimin mala bağlaması o aralar başladı xd

Çizimde belli ve son konuya gelince bende bir tıkanma oldu. Hiç ilerleyemiyormuşum gibi geliyordu. Bu yüzden yaptığım şeyi sevmemeye başladım. Ödev yapmaktan farklı gelmiyordu. Fakat öğrenmem gereken asıl konu buydu çünkü üniversite sınavları bu konulardan oluşuyordu. Bir diğer problem ise, muhtemelen ailevi vs sebepler dolayısıyla zaten mükemmel hissetmediğimden, kendimi geliştirip daha iyi çizmek için motivasyon kaynağı da bulamıyordum. Ben niye bu kiple yaziom bilmiyorum ama çıktı birden za

Neyse. Geçerli bi sebep olarak bunları buldum. Stres, motivasyon eksikliği, bıkkınlık ve aile problemlerinin eklenmesi.

Haziran ayının sonlarında atölyeye gitmeyi bıraktım. Sınav Ağustos sonundaydı. En çok çalışmam gereken zamanlarda çalışmayı bıraktım. Hiçbir şey için enerjim yoktu, evden dışarı çıkmıyordum ki normalde de pek çıkmam zaten. Yani kısaca saçma sapan bi moda girdim. Bu sınav dönemine kadar devam da etti. Zaten sınavları geçmekten umudu kesmiştim bile. Sonuç beklediğimiz gibi de oldu.

-

Bu "depresif" ruh hali sürekli benimle birlikte-ydi. Arada "normal" hissettiğim zamanlar da oluyordu tabii. Bana göre bunlar gayet normal şeyler ki herkes problemlerle boğuşuyor zaten. Özel bir şey değil diye düşünüyorum. Sonra beni korkutan bir şey oldu.

Whatsapp konuşmalarında o güne kadar gittim ve bu beni korkutan şeyin ilk kez başıma gelmesinin 29 Eylül 2015 tarihinde olduğunu gördüm. Kendimi stalklıom xd xxd

Yine ailevi sorunlar, öyle sinirlenmişim ki ağlıyorum. Odada yatağa oturmuş ağlayarak etrafa bakıyorum öyle. Birden nereden geldiğini anlamadığım garip bir düşünce aklımda belirdi. Acı hissedersem rahatlayacağım hissine kapıldım. Bir yerimi kesmenin ve kendi kanımı görmenin beni rahatlatacağından ve daha iyi hissettireceğinden neredeyse emindim. Amaç bir şeylere zarar vermek değildi, başka bir şeye zarar verme düşüncesi çok çok uzaktı. Mesela, sert bir yere yumruk atmayı düşünsem, oraya vereceğim zarar veya uygulayacağım kuvvet değil, elimde hissedeceğim acı rahatlatıcı/tatmin edici geliyordu.

Böyle bir düşünce daha önce hiç belirmemişti. Böyle bileğini kesen insanlara tam bir ergen gözüyle bakıyordum ki hatta buraya da yazmışım.
bkz,

Bileğini kesen insanlara ergen der, ki onlara ben de derim yalan yok yani asljgkeçmdge
Sahte ve gösterişçi geliyor bana.

Çünkü gerçekten çok uzak bir düşünceydi. Bir insan kendine neden zarar versin?
Neden?

Cevabı açıkçası ben de bilmiyordum. "Neyse" dedim ta ki bu düşünce 10-15 günlük aralarla 2 kez daha aklımda belirene kadar. Yine böyle duyguların yoğun olduğu zamanlarda. Sonunda bi "noluo la ne bu" demeyi akıl ettim. Korktum da biraz kendimden. Herkesin yapacağı gibi gugıla yazdım hemen. Böyle böyle oluyor, neden diye. Çok güzel ve mantıklı cevaplar aldım arkadaşlar..

-blogun bilgilendirici kısmı ehu-
Öncelikle "self-harm" ya da "kendini yaralama"nın ne olduğunu açığa kavuşturalım. Sadece İNTİHAR AMACI OLMADAN kendine farklı çeşitlerde verilen zararlar. En çok karşılaştığımız vücudu kesmek evet, bunun yanında vücudu yakmak, tırmalamak, saçları yolmak, eli kolu bacağı kafayı bir yerlere vurmak vs vs var..

Konuya uzak olan biri için anlamsız ve çok saçma geliyor, biliyorum. İnsanlar genelde benim daha önceden düşündüğüm gibi, insanların bunu ilgi istedikleri için yaptıklarını düşünüyorlar. Bazıları yapıyor bunu evet fakat büyük bir kısım rahatsız oluyor ve insanların görmemesini istiyor, bu yüzden zaten bacaklar, karın kesiliyor kollar yerine.

Ben anlatmaya çalışacağım, siz de anlamaya çalışın oley.

-Baş edememek. Yaşadığın duygular (hüzün, öfke vs) o kadar yoğun ki, seni boğuyorlar. Bazıları ağlar mesela, bu gayet normal, değil mi? "İçini boşaltmak, rahatlamak" için ağlamak. Kendine zarar verme isteği de ağlamak gibi aslında. "Nedense" bu rahatlatıcı geliyor. Yaşadığın duygulardan daha üstün bir his yaratmak. Yaşadığın fiziksel acının duygusal acıdan üstün olması veya o an kendini yaralamayı düşündüğün için, seni boğan düşüncelerden uzaklaşman, dikkatinin dağılması. Yani kısaca yaşadığın, hissettiğin şeyden kendini uzaklaştırmak. Geçici de olsa

-Olayların kontrolden çıktığı, senin kontrolünde olmadığı zamanlarda, tam da senin kontrolünde olan bir şeyin olması.

-Hissiz, uyuşmuş hissetmekten sıyrılmak ve "gerçek" hissetmek, ya da sadece HİSSETMEK

-Bazı sebeplerden dolayı kendine ceza vermek, bunu hak ettiğini düşünmek..

Bunlar en yaygın sebepler. Kendini yaralayan kişi bunlardan birini ya da birkaçını hissederek bunu yapıyor olabilir, kendine ait sebepleri de olabilir. Sebepler bunlarla sınırlı değil çünkü.

Sonuç olarak, evet, düşününce mantıklı olan aptalca bir davranış.
-bilgilendirici kısmın bitmesi eyo-

Bu konu hakkında bir sürü araştırma yaptım, bunu yapan kişilerde genelde depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni vs gibi psikolojik hastalıklar görülüyor. GENELDE dedim bakın.. ^^

Sonunda bi hmm deyip psikiyatristten randevu aldım. 2 hafta sonrası falandı ama. -_-
O zamana kadar, sadece yoğun duygu yaşadığımda ortaya çıkan bu istek, en sonki yoğun duygudan beri sürekli aklımdaydı. İçimde hep bi dürtü hissediyordum kendime zarar vermek için. Hoaydaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!11

Yahu bir yapsam rahatlayacağım diyordum. Sadece en yakın arkadaşıma söylemiştim bunu, bana çok yabancı bir düşünce olduğu için. Yine onunla konuşuyorduk bunun hakkında. Dedim ki "belki yapsam 'hmm rahatlatmıyormuş, neyse görmüş olduk bb' derim ve olay biter". O da dedi ki "ya da gerçekten rahatlattığını hisseder/düşünürsün ve bu davranışını tekrarlarsın". "Oha" dedim "çok mantıklı". Yapmadım.
Günlerce.
Günde 20 kez aklımdan geçen şeye karşı koydum ve denemedim.

Sonra eeeeeeeeeeeeeh başlarım ama haaaaaaa allahallaaaaaaaa!!!!!11111111 dedim ve denedim.

Öncelikle düşündüğüm şey LA BU KOLAY DEĞİLMİŞ oldu. Ben kan akıtmanın çok kolay olacağını düşünmüştüm. Bir çizik at, aksın. Öyle değilmiş arkadaşlar. Bildiğin acıyor. (duh) Sonuç olarak küçük bi kedi tırmalayışı gibi bir şey oldu, kan görülmedi.
Şimdi o an ruh halimin dipte olduğu bir an değildi pek. Hep dipte ztn dıwolurjfsedgkoapsiwkf

Yani bu, o diğer anlar gibi yoğun duygular yaşadığım bir zaman değildi. Yine de rahatlama ve sıyrılma isteği vardı.

Neyse efendim. İlk olay böyle oldu. "Gariptir" ki sonrasında daha iyi hissettim.

Psikiyatrist konusuna gelirsek.. Fakir bir insan olduğum için ve OH YES DEVLET HASTANELERİNDE DE VARMIŞ BU BRANŞ dediğim için psikolog yerine psikiyatriste gittim.
Aradaki farkı bilmeyenler için, psikiyatrist ilaç yazıp gönderiyor. Psikolog/terapist de derdini dinler konuşturur.. Yani ilk önce psikoloğa gitmek daha iyi, zaten gerekli olduğunda o psikiyatriste yönlendirir, onların ilaç yazma yetkisi olmadığından. Paranız varsa kesinlikle gidin.

Eh yani doktorcuğumuz da 2 farklı ilaç verip gönderdi beni. Ben de 1 haftadan sonra kullanmadım ilaçları. ROBOTLAŞMAK İSTEMİYOM ÜHÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜ dedim sfjlasksafa

2. randevudan birkaç gün önce, malca bi sebepten ilk "gerçek" yaralamayı yaptım. Hatırlamaya çalışıyorum sebebi bi sn.
Şimdi ben böyle dibe vurduğum zamanlarda hiçbir şey yapamıyorum. Olmuyor. Kendimi zorlamaya bile gücüm/isteğim olmuyor. Kalkamıyorum yataktan. Açıklayamıyorum ama bir türlü olmuyor işte. Bu yıl haliyle tekrar üniversiteye hazırlanıyorum ve bu yüzden atölye/kursa gidiyorum. Dersane gibi bir şey çizim için. Böyle zamanlarda gidemiyorum da işte. Tamamen mallık çünkü para verdiğim bir şey. Okul gibi değil yani devamsızlık yapma isteğim olsun. Sadece yapamıyorum. İtemiyorum kendimi.
O zamanlarda da 1 hafta gitmemiştim kursa. En sonunda bi gün kalkıp hazırlanmayı başarmıştım. Bu arada haliniz böyle olunca gerçekten kalkmak ve bi şeyler yapabilmek size göre bir başarı oluyor. Normal hayatta "meh" olan şeyler, böyle hissederken yapınca wowowow olabiliyor cidden. Neyse. Annem de anlayışlı olduğundan gitmememe bir şey demedi ama iyi bir şekilde "eh git artık istersen" falan yapıyor böyle, içim parçalanıyor. Bense hazırlanmışım fakat bir türlü kendimi kapıyı açıp dışarı çıkmaya zorlayamıyorum. Koridorda mal mal duruyorum öyle. Sonra sinirlendim kendime. Dedim bu ne aq. Ne kadar da değersizsin. Gerçekten o an o kadar değersiz hissediyordum ki. Hiçbir şeyi hak ettiğimi düşünmedim. Güçlü olmadığınızı bilmek de koyuyor. O an tekrar zarar verme isteği uyandı içimde. Deli gibi. Sonra yaptım. Bu kez kolay oldu kan görebilmek. Anladım ki duygu ne kadar yoğunsa, acıtmak da o kadar kolay. 

-

3. randevuda sonunda bazı şeyler gün yüzüne çıktı çünkü test yapılmıştı. 550 sorudan falan oluşan garip bir test. Sonuçları götürdüm. Bi zarfın içinde verdiler sonuçları da, kapalı böyle. Halbuki ben de bakmak istiyordum o sonuçlara :'( çok fena üzüldüm arkadaşlar..
Doktor şöyle baktı, dedi ki.. "hmm, karamsarlık, yorgunluk, uyumsuzluk, stres, mutsuzluk çıkmış. Doğru mu?". Of korz doktorcuum. Neyse. Sonra sonuçları da çekmecesine attı. İçim gitti be. Bu muydu yani? Ben "ÇAT!!" diye bir tanı konmasını bekliyordum. Zaten bildiğim şeyleri söyledi. Poooohff dedim. Biraz farklı konular hakkında konuştuk. Arkadaş edinme, sorunları paylaşma ve sorunların kaynağı vs. Sonra ilacı yenileyip gönderdi. Reçeteye baktım, tanı kısmında "depresyon" yazıyordu. HIIIIIIMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMmmmmmmmmmmm dedim.
Diğerlerinde de öyle yazdı.

Yoruldum yazmaktan hiaaaaaaaaa bitirelim bence yavaş yavaş.

Neyse. Sonrasında 4 5 kez daha yaptım. Genellikle duygu yoğunluğundan. Baş edememek. Sanırım yapmaya devam edeceğim. Şu an çok aptalca olduğunu biliyorum fakat belli zamanlarda, yapılabilecek tek şey oluyor, veya yapmak istenen tek şey.

Eğer başlamamışsanız, başlamayın. Kendinizi bunun sizi rahatlattığı ve daha iyi hissettirdiği konusunda ikna ederseniz eğer.. sonu gelmez. Onun yerine başlamamak/bırakmak için sebeplere bakın.

Bu yazıda sadece blogu günlük olarak kullandım, geri dönüp hatırlamak için.
Bundan bir sonraki yazıda kendini yaralama konusunda detaya girmek istiyorum. Türkiye'de bu konu hakkında bilgi sahibi olan insan çok az bence.

Eğer kendini yaralıyorsan veya bunun hakkında düşünüyorsan.. bil ki yaraların hep seninle kalacak ve sana bazı şeyleri hatırlatacak. Bil ki bulduğun "çözüm" kalıcı değil, anlık ve problemlerin hala orada. Evet bunu yapan biri olarak bunlar bana da mantıklı geliyor fakat dediğim gibi, o anda sadece yapıyorum. Belki sen yapmadan önce düşünürsün.


Okuduğunuz için teşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşekkürler~